17 Mayıs 2011 Salı

0 yorum

Monaco





Monaco, Fransa’nın Akdeniz kıyısında yer alan bir şehir devleti. Vatikan’dan sonra en küçük ikinci bağımsız devlet olan Monaco, dünyanın en kalabalık kentleri sıralamasında nüfus yoğunluğu olarak başta geliyor. Dünyaca ünlü kraliyet ailesi, zenginleri ve kumarhaneleriyle dillerden düşmeyen bir rüya şehir…





Başkent: Monaco

Para Birimi: Euro

İklimi: Ülkede yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürüyor.

Din: Halkın %90’ı Katolik.

Dil: Fransızca resmi dil. İngilizce, İtalyanca ve Monakoca da konuşulur.

Saat Farkı:+ 1 saat

Ortalama Uçuş Süresi: Uçak+tren yolculuğu ile birlikte toplam 3.5 saat.

Vize: Vize almak gerekiyor.


Trablus



Libya’nın başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri olan Trablus, M.Ö. 500’lü yıllarda Fenikeliler tarafından kurulmuş.

Başkent: Trablus

Para Birimi: Dinar

İklimi: Kıyı boyunca Akdeniz iklimi, iç kısımlarda kuru ve sert çöl iklimi görülüyor.

Din: Halkın %97’si Sünni Müslüman.

Dil: Arapça

Saat Farkı: -1 saat

Ortalama Uçuş Süresi: 2 saat 30 dakika.

Vize: Vize almak gerekiyor.



Kuşadası



Kuşadası'nı görmeden geçmeyin!

Kuşadası'nı görmeden geçmeyin!



Kuşadası Türkiye’nin ilk keşfedilen “turistik” yörelerinden biri. Adını, üzerinde Cenevizlilerin inşa ettiği bir kale bulunan Güvercinada’dan alıyor. İlk bakışta beton mezarlığı ve turist avcısı hali vardır. Hele o girişe dikilen birtakım ucuz görünümlü gökdelenler falan; sanki cinayet işlemişiz, katletmişiz, acımadan vurmuşuz! Her şeye rağmen Kuşadası’nı severim. Çarşısı, milli parkı ve sahiliyle gönlümdeki yerlerden biridir.





Fatih Türkmenoğlu

Milli park muhteşem
Dilek Yarımadası’ndaki milli park mutlaka görülmeli. Bitki örtüsü ve içinde yaşayan hayvanlarla Türkiye’nin en zengin milli parkıdır. Yaklaşık 250 adet kuş, 28 memeli, 42 sürüngen, 45 balık türü ve 804 bitki türü barındıran bu park Kuşadası’ndan yarım saat mesafede. 11 bin hektarlık bir alanda, olağanüstü.
Koyların güzelliği anlatılır gibi değil. Allah’a şükür mangal yakmak yasak. Eğer hafta sonu değilse, sinir bozucu terminatör insan manzarasıyla da karşılaşılmıyor.
Uzun uzun yüzmek, saatlerce yürümek, bisiklete binmek, bitkileri incelemek mümkün. Hatta modern turizm aktiviteleri de var: Foto safari, motosiklet safari, at safari, kuş gözlemciliği... Hakkını vererek gezmek için en azından dört-beş saat ayırmalısınız.
Kuşadası’nda bol bol plaj var.
30 kilometreye yakın bir kıyı şeridi içinde plajlarda ve koylarda sörf, yelken, kano, sukayağı, balık avcılığı ve tekne turları yapma imkanı bulabilirsiniz.
Kadınlar Denizi Plajı, Yılancı Burnu Plajı, Güvercinada Plajı, Yavansu Plajı, Kuştur Plajı, Sevgi Plajı, Karaova Plajı, Güzelçamlı Plajı, Kalamaki Plajı... Bunların yer yer uzun ve geniş olmaları kalabalığı gizliyor. Ben hafta içi bir günde gördüm, fena değildi. Maalesef yabancı turistlerin bloglarında, forumlarında plajdaki çöplerden çok şikayet ediliyor.

Sağlık tatiline uygun

Kuşadası’ndaki Natur Med’in sahibi Dr. Yaşar Yılmaz tesisi beş yıl önce açmış. Daha çok Alman turistler, biraz da “arınma”nın önemini kavramış Türkler geliyor. Almanlar tatil anlamına gelen “urlaub” ile kür anlamına gelen “kur”u birleştirmiş, bu tarz tatile “kurlaub” demişler. Doğru beslenme, bolca fiziksel aktivite, öğleden sonraları uzun yüzme seanslarıyla da, tatille sağlıklı yaşamı birleştirme son derece başarılı gerçekleşiyor.

Ne yapılır?

Kuşadası her yerin ortasında. Yarım günlük turlarla antik kentlere gidebilirsiniz. Selçuk ve Efes’e günübirlik turlar var. Efes kaçmaz. Her sene görüp her defasında hayran oluyorum. Dilek Yarımadası Milli Parkı’na zaman ayırmayı unutmayın.
Güvercinada Kuşadası’nın hemen kıyısında ince bir yolla sahile bağlanmış küçücük bir ada. Görmek isteyebilirsiniz. Turistik. Gelmişken Samos (Sisam) Adası'na geçmek ister misiniz? Her yerde turların ilanlarını göreceksiniz. Yengenli, pardon Schengen’li pasaport var mı?



Meryem Ana’yı görmediyseniz, mutlaka gidip görün.
Şirince çok yakın.
Beach club ve aqua parklar da var. Adaland muhteşem. Yunuslarla yüzün, dev kaydıraklardan atlayın. Günlük giriş fiyatları 20 ile 35 TL arasında değişiyor.
Güzelçamlı (Kalamaki) harika bir doğanın ortasında. Kuşadası’nın gürültüsünden ve uğultusundan uzaklaşmak için çok iyi bir fikir olabilir.
1618’de yapılmış olan Kervansaray’ı ve gene aynı yıldan kalan Kaleiçi Camii’ni mutlaka ziyaret edin.
Çarşıyı çok severim; özellikle akşam bastırınca turlamaya çıkanlarla birlikte renkleniyor.
Kuşadası geceleri çok renkli. Barlar sokağı cıvıl cıvıl. Biraz daha kaliteli eğlence isterseniz, Biraver ve Jade’i tavsiye ederim.


Nasıl gidilir?
İzmir’den Kuşadası’na, İzmir-Aydın yolunun 65'inci km’sinden, 25 km’lik yol izlenerek yaklaşık 1,5 saatte ulaşılır.

Cape Town











Cape Town



Cape Town ziyareti demek, Güney Afrika’nın bambaşka bir yüzüyle karşı karşıyasınız demek. Muhteşem doğal güzelliği ile dünyanın en cazip, en havalı ve en göz alıcı şehrinde olduğunuzu düşünebilirsiniz. Cape Town, övünülecek derecede güzel beach’leri ve şehrin ortasında bulunan Table Dağı ile son derece etkileyici. Cape Town’daki son derece şık restoranlar dünya standartlarının çok daha ötesinde dizayn edilmiş.





Uçuş Süresi: 10 saat 30 dakika
Resmi dil: İngilizce, Afrikaans dili ve Xhosa dili
Saat Farkı: Yok
Vize: Gerekmiyor



Cape Town’a gittiğinizde kum taşından yapılmış geniş ve yüksek tabelalar dikkatiniz çekecek. 1086 metre yükseklikte ve 3 km uzunluğunda olan Table Dağı’na giderseniz eğer, bulutlarla kaplanmış gökyüzünün dağ ile birleşmiş masaörtüsü güzelliğindeki görüntüsüne iddia ediyoruz ki aşık olacaksınız… 1400 çeşitten fazla bitkinin bulunduğu dağda çok sayıda memeli hayvan, 100 den fazla sayıda sürüngen çeşidi bulunuyor. Dağın tepesinden baktığınızda göreceğiniz Cape Town manzarası üzerinizde muhteşem bir etki bırakacak. Dağa ulaşmak için bölgede bulunan teleferikleri kullanarak, tepeye 3 saatlik bir tırmanış ile ulaşabilirsiniz. Cape Town yamaç paraşütçüleri için de ideal bir seçim olacaktır… Table Dağı’nın doruğunda bile bulunan restoran ve hediyelik eşya dükkanları, ziyaretçilerin tüm konforunu sağlamak için düşünülnmüş.



Not: Şiddetli rüzgarlarda teleferikler çalışmıyor bu yüzden teleferiklerde yaşanacak gecikmeleri normal karşılamanız gerekiyor. Eğer dağın tepesindeyken sis bastırır ve kaybolduğunuzu hissederseniz sizin yanınıza verilecek kornalara basarak yerinizi belirtmeniz gerekiyor.



Cape Town’da gezebileceğiniz yerler oldukça fazla. Akşam yemeği ve alışveriş yapmak için Victoria ve Alfred Waterfront’a gitmelisiniz. Nelson Mandela’nın 18 sene hapse mahkum edildiği Robben Adası’nı görebilirsiniz. Townships’te Güney Afrika’yı ve yaşam stillerini anlayabilirsiniz. Sörf yapmak, doğanın güzelliklerini doyasıya seyretmek isterseniz eğer, Cape Town beach’lerinde turlayabilirsiniz. Table Dağı’nda ise uzun yürüyüşler yapabilirsiniz.




Cape Town’a gitmişken, birbirinden güzel beach’leri ziyaret etmeden geri dönmek olmaz tabiî ki. Beach’leri tek tek sıralamamız mümkün değil ama işte Cape Town’un meşhur beachleri;




Clifton beach, Cape Town beach’leri arasında en meşhur olanı… Muhteşem pervazlarda güneşlenebileceğiniz kumsal, Atlantiğin soğukluğundan dolayı bu bölge denize girmek için pek elverişli değil.




False Bay sahilinde bulunan Muizenburg ve Fish Hoek plajları aileler için en uygun seçeneklerden… Atlantic sahillerine oranla daha ılık olan su sıcaklığı ile yüzmeye elverişli bölgede bulunan plajlarda cankurtaran bulunuyor. Pavillion’da ise bolca eğlence ve atraksiyon var.




Cape Town’da bir de çıplaklar kampı bulunuyor. Sandy Bar adı verilen bu kamp biraz rüzgarlı. Plaj kıyısında pek hoş görüntülerle karşılaşmasanız bile genel olarak sakin bir kumsala sahip.
Balinaları seyretmek isterseniz eğer, False Bay’a gitmeniz gerekiyor. Ekim ve Kasım aylarında balinaların okyanustaki muhteşem danslarına tanık olabilirsiniz.
Uzun yürüyüşler yapmak içinse 8 km. uzunluğunda ve muhteşem kuma sahip Noordhoeak Beach’i tavsiye ederiz.




Cape Town’un kurtuluş öyküsü Robben Adası… 400 yıllık bir tarihi görmek isterseniz eğer Robben Adası’na muhakkak uğramalısınız. Nelson Mandela’nın 18 yıl hapis yattığı bu ada, 1997 yılında müzeye çevrilerek, UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Robben Adası zamanla Güney Afrika’nın sembolü haline gelmiş. Kabus gibi günlerin bitişinin ve Güney Afrika hükümetince Avrupalıların başkalarından ayrılma sisteminin kabul edilip, demokrasinin yeniden gelmesini ifade ediyor.
Cape Town’da bulunan Victoria ve Alfred Limanları, ülkenin en meşhur limanları arasında. Liman boyunca dizilen Cape Town’un en iyi restoranlarına bayılacaksınız. Bol para harcayabileceğiniz dükkânlarda burada sıralanmış durumda! Aman ipin ucunu fazla kaçırmamaya bakın, çünkü burada bulunan mağazalarda kendinizden geçebilirsiniz! Limanlarda katılabileceğiniz başka bir etkinlik ise Maritime müzesinin içerisinde bulunan akvaryumda köpek balıklarını izlemek…




9 bin adet bitki bir arada!Peki birbirinden güzel çiçekleri, bitkileri, Afrika’ya özel, iklimine ait doğaya ayak uydurabilen çiçekleri izlemek istemez misiniz? 9 binden fazla bitki çeşidi sizi Kirstenbosch Botanik Bahçesi’nde bekliyor olacak. 528 hektardan oluşan bir alana kurulmuş olan bu bahçede, çok şirin piknik alanları da bulunuyor. Yaz boyunca piknik yapabildiğiniz bahçede, Aralık ve Mart ayları arasında her Pazar günü 17:30’da müzik konseri düzenleniyor. Birçok restoran ve cafe de Bahçe Merkezi’nde bulunuyor. Bahçe sabah 8:00 ile akşam 18:00 arasında ziyaret edilebiliyor.



Cape Town’da politik olayların bastırılmasından sonra nüfus yoğunluğunun oldukça arttığı Township’i ziyaret etmelisiniz. Yarım günlük bir tur ile şehri gezebilirsiniz. Okullar, yetimhaneler, kamu daireleri burada bulunuyor.



Cape Town’da ulaşım çok kolay. Toplu taşıma araçları gayet ucuz ve çok kullanışlı. En çok kullanılan taşıma aracı ise minibüs taksiler. Hem rahat hem ucuz olması sebebi ile eğer tursuz geziyorsanız, minibüs taksiler tam size göre! Güney Afrika’da bir de rikkis adı verilen küçük renkli Vanları da ulaşım için kullanabilirsiniz.
Cape Town’da yemek konusunda çok şanslı olduğunuzu hissedeceksiniz. Restoran konusunda o kadar fazla alternatifiniz olacak ki; Afrika’nın özel yemeklerinden tatmak isterseniz eğer, Africa Cafe ve Mama Africa’da otantik Afrika yemeklerini tadarken gece boyunca düzenlenecek eğlencelere katılabilirsiniz. Dünyanın en iyi balık restoranları ise yine Cape Town’da bulunuyor. Okyanus manarasında bir restoranı ya da Table Dağı’na bakan bir masayı, ya da gün batımını seyredebileceğiniz bir mekanı tercih edebilirsiniz. Wharfside Gril, Panama Jacks ve Codfather bu 3 alternatife uygun 3 seçenek… Cape Town oldukça kozmopolit bir şehir olmakla birlikte Asya mutfağına özgü restoranları son derece ilgi çekici. Cape Town’da yiyeceğiniz otantik ve lezzetli yemekler size bambaşka deneyimler yaşatacak. Hint yemeklerinden Bukharai Thai mutfağından Cape Malay’ı Noon Gun Tea Room’da yemelisiniz. Güney Afrika’nın top restoranları ise; The Truffle Pif, Beluga ve La Colombe. Cape Town’da konaklayabileceğiniz birsürü yer bulabilirsiniz. Rahat yataklarda uyuyacağınızdan emin olun! Cape Town’da sezon Aralık ve Şubat aylarında yaşanıyor. Waterfront, Green Point ve Sea Point tercih edebileceğiniz otellerden…



Penguenlerle denize girmek ister misiniz?



Cape Town şehrinde eğlence için her hangi bir sınırlama getirmek yanlış olur. Bu şehirde eğlenmek için özel bir festival ya da hafta sonunu beklemenize gerek yok! Şehir her daim eğlence anlamında size farklı seçenekler sunabilecek bir yer. Gece hayatının kapalı mekanlarda olduğu kadar sokaklarda da yaşandığı bu şehirde, bir çok insan için müzik dans ve eğlence bir yaşam biçimi halini almış... Cape Town'un her zevke hitap eden bir şehir olmasının en belirgin özelliği bu şehirde yapılan aktivitelerdir. Penguenlerle birlikte denize girmek, yüksek tepelerden paraşütle atlamak, okyanus dalgaları arasında sörf yapmak, golf sahalarında golf oynamak, deve sırtında safari yapmak gibi bir çok çeşitli aktiviteyi bir arada yapabileceğiniz bir şehir.




































16 Mayıs 2011 Pazartesi

0 yorum

A.B.D

Amerika

Amerika

Dünyanın en heyecan verici ülkelerinden biri… Hayaller ülkesi… En şiddetli mitolojilerin, değişik kültürlerin bir arada bulunduğu yer Amerika… Birbirinden tamamen farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bu ülke, Bağımsızlık Bildirgesi’nin yayınlanmasından sonra dünyanın en güçlü ülkelerinden biri konumuna geldi. Kısaca Amerika, sanatıyla, kültürüyle, teknolojisiyle, gece hayatıyla "anlatmakla olmaz yaşanır" denilebilecek bir ülke... Her yeri ayrı bir güzel, her yeri ayrı ışıltılı… Ve herkesin gitmek, görmek istediği bir ülke… Eğer gelişmiş ülkeleri gezmeye meraklıysanız, eğer kocaman şehirleri gezmeyi tanımayı sevenlerdenseniz, eğer Hollywood yıldızlarının yaşadığı yerleri hep merak ederim diyenlerdenseniz, Amerika tam size göre! Vize konusunda biraz titiz davranan ülkelerden biri de Amerika, hele ki son terör olaylarından sonra biraz daha zorlasalar da Amerika’nın o büyüsüne kapılmak için değer gibi gözüküyor…


“Uyumayan Şehir” New York…

Amerika’nın en popüler şehirleri arasında, her daim 24 saat hareketlilik, korna sesleri ve gürültü duyabileceğiniz bir şehir New York. Yaklaşık 9 saat sürecek bir uçak yolculuğu ile varabileceğiniz New York’ta, her an bir Hollywood yıldızıyla, ya da favori basketbol takımınızın bir oyuncusuyla karşılaşabilirsiniz. Işık oyunlarının büyüsüne kapılıp, alışveriş çılgınlığını içinizde en derinlerde hissedeceğiniz bu ülkede, eğlencenin en doğru adresinde olduğunuzu da hissedebilirsiniz. Alışveriş merkezleri, yüksek binalar, geniş caddeler ve her an karşılaşabileceğiniz ünlüleri ile “New York” söylendiği gibi uyumayan bir şehir… Hele ki ünlü caddelerini gezmeden, burada alışveriş yapmadan ya da yoğun kalabalığın içinde kaybolmadan New York’u gördüm diyemezsiniz… New York Soho, Time Meydanı, 5. Cadde Amerika ile özdeşleşmiş bölgelerden... Bu caddelerde lüks mağazalarla, ışıl ışıl vitrinlerle karşılaşabilirsiniz. Bu mağazalardan alışveriş yapmasanız bile bir göz atmakta fayda var. Eğer aradığınız değişik objeler ise, New York ve San Francisco'da bulunan Çin Mahalleleri size önerebileceğimiz seçeneklerin başında geliyor. Bu mahallerde kurulan ufak pazarlardan, birçok değişik obje satın alabilirsiniz. Elektronik eşya satın almak istiyorsanız, Çin Mahallesi ucuz fiyatlarıyla sizi alışverişe davet eden bölgelerin arasında yer alıyor.


New York’un ışıltısı, Los Angeles’ın eğlencesi…


Alışverişten sonra gürültüden ve kalabalıktan bunalırsanız eğer, kafanızı dağıtmak için gitmeniz gereken ilk yer Central Park… Daha sonra ki durağınız ise kesinlikle Battery Park’ta bulunan South Ferry iskelesinden kalkan gemilerle Amerika’nın sembolü olan “Özgürlük Anıtı” olmalı… Harlem, Çin Mahallesi ve Little Italy… Üç farklı sokak, aynı zamanda üç farklı kültür demek, bu bölgeler görülmeden geri dönülmemeli… Güneş, deniz ve kumsallar, bunun anlamı Amerikalılar için Los Angeles demek… Malibu sahillerinde denize girip, güneşin tadını doyasıya çıkarmak isteyenler için, ünlülerin ayak izlerinin bulunduğu caddeyi gezmek için Hollywood’u, eğlencenin ruhunun yaşadığı, her yıl onlarca milyon insanın akın ettiği yerde çılgınlar gibi eğlenmek için Disneyland’ı, lüksün son durağında gezinmek için Beverly Hills’i yalnızca Los Angeles’ta görebilirsiniz… Başkent Washington… Dünyanın gözünün üzerinde olduğu, Washington denince ciddiyet rüzgarlarının estiği yerden bahsediyoruz. Ama o ciddiyet, gelen misafirleri gayet güler yüzü ile karşılıyor. Öyle ki FBI Binasında, heyecan tutkunları için minik gösteriler bile yapılıyor. Jefferson Anıtı, Beyaz Saray, dünya sanatçılarının eserlerinin sergilendiği National Gallery of Art Washington’da ziyaret edilmesi gereken yerlerden bazıları…


Amerika’da ne yemek isterdiniz?


Amerika’da gezerken karnınız acıksa ne yersiniz diye sorsalar, belki herkes fast-food diye cevap verir. Tüm dünyaya yayılan fast-food kültürünün anavatanı tabii ki Amerika. Ama Amerika’da yaşayan farklı kültürler sebebi ile dünya mutfaklarının pek çoğu ile karşılaşmanız mümkün. Mesela deniz ürünleri ve pizzayı New York’ta, Çin yemeğini Washington’da, İtalyan Yemeklerini Hollywood’da yiyebilirsiniz. Hele ki New York’un ünlü caddelerinde dünya mutfaklarının seçmeleri ile sıklıkla karşılaşabilirsiniz. Amerika’nın her sokağında her caddesinde, her şehrinde apayrı bir eğlence kültürüyle karşılaşabilirsiniz. Ülkenin dört bir yanında açılmış olan barlar ve kulüpler adeta sosyal bir sahne oluşturuyor. Barlara girme yaşı 21’den başlayan Amerika’da kulüp görevlileri kapıda kimlik sorgulaması yapıyor. Boston, Chicago, Las Vegas, Los Angeles, Miami, New Orleans, New York, San Francisco ve Washington DC. eğlencenin kalbinin attığı şehirlerden… Spor müsabakaları ise Amerikalıların sosyal hayatlarının bir parçası haline gelmiş durumda. Bez bol maçları, Amerikalıların en ucuz eğlencelerinden biri. Amerika'da müzik; jazz ve blues anlamına geliyor. Bir çok mekanda jazz dinleyebilir, ünlü şarkıcıların sahne aldığı yerlerde eğlenebilirsiniz. Amerika'da dinlediğiniz müziklerin yaratıcılarının, en iyi müzik gruplarının, şarkılarına ilham olan sokaklarda bulunduğunuzu bilmek sizi müthiş heyecanlandıracak…

Amerika’da trafiğin yoğun olmasından dolayı, şehir içi yolculuklarında ağırlıklı olarak metro tercih ediliyor. Metro haricinde, otobüs ve taksi ile de yolculuk yapılabilen ülke de, taksiye binmek yerine araba kiralamanız daha ucuz bir yöntem olacaktır.

Ülkede belirli günlerde kutlamalar, törenler ve ibadetlerine bağlı olarak toplantılar düzenleniyor. Her yıl 4 Temmuz’da Amerika’nın Bağımsızlık Günü, tüm ülkede havai fişekler, konserler ve partiler ile kutlanıyor. Eğer seyahatiniz o güne denk gelirse, bu kutlamayı görmekten çok memnun kalacaksınız. Her yıl Kasım ayının son perşembesi olarak kabul ettikleri Şükran Günü’nde ise, aile bireylerinin de hazır bulunduğu toplantılar düzenleniyor ve bu toplantılarda genellikle hindi yeniyor.

Amerika'nın her şehrinde her bölgesinde hatta her köşe başında hediyelik objeler, kıyafetler, aradığınız aramadığınız her şeyi, her yerde kolaylıkla bulabilirsiniz.


Fransa

Fransa

Fransa

Dünyaca ünlü Eiffel Kulesi ile aşkların en güzellerine imzasını atmış olan Fransa, tatilciler içinde ayrı bir deneyim, ayrı bir lezzet oluyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinden çok farklı özellikleri bulunan ülkede, Paris’ten, Nis’e kadar tüm şehirleri görmelisiniz. Hepsi ayrı güzel, her biri birbirinden değişik… Her birinden ayrı bir kültür, bir diğerinde ise bambaşka bir ambiyans var… İşte Fransa’dan kısa kısa notlar…

Başkent: Paris
Nüfus: 60.400.000
Saat farkı: 1 saat geri
Uçuş süresi: 3,5 saat
Dili: Yaygın olarak Fransızca konuşuluyor.
Para Birimi: Euro (€)
Ülke kodu: 33

Dünyanın menzilinde kilit noktada bulunan, Avrupa’nın da politik durumunun kalbi olan Fransa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra arttırdığı gücüne, güç katmaya devam ediyor. Şampanyayı dünya ile tanıştıran Fransa kendine yakışan bir üslup ile yarattığı Fransız mutfağı ile de tüm dikkatleri üzerinde topluyor. Yemeklerinin haricinde karar vereceğiniz Fransa seyahatinizde, göreceğiniz birbirinden güzel mekanlar ve binalarda hiç şüphesiz ki sizi kendinizden geçirecek. Ama eminiz ki Fransız Mutfağı ve bu yiyeceklerden tattığınız yerler sizi kendisine hayran edecek. Şarabı Türkiye’de ya da başka hiçbir yerde Fransa’da olacağı kadar doyumsuz bir lezzetle içmemişsinizdir eminiz. Şimdi siz, şarabın madenine, ilk ortaya çıktığı yerlerden birine, işin uzmanının yurduna gidiyorsunuz. Dünyanın en iyi restoranlarının bulunduğu Fransa’da yemek yemek sizin için bir tutkuya dönüşecek. Tüm dünyaya yayılan mutfak kültürünün içinde bulunan değişik türdeki peynir çeşitlerini, Fransız yemeklerinin içerisinde denemeye bayılacaksınız…


Bahar ayları ziyaretçiler için en ideal zaman olabilir, turizm Fransa’da Mayıs ayında yoğunluk göstermeye başlıyor. Sonbaharda da Fransa’da hava sıcakları çok fazla düşmüyor, ancak kış saati uygulamasından dolayı, gün ışığından ve gündüzlerden fazla yararlanılmayacağı düşüncesi ile, o dönemlerde fazla turist Fransa’yı ziyaret etmiyor. Kış demek Fransa’da kar ile oynamak anlamına geliyor. Pirene Dağları ve Alplerde, özellikle Christmas tatillerinde müthiş bir yoğunluk oluşuyor. Yazın ise Temmuz ortasından Ağustos sonuna kadar ülke insanları 5 haftalık zaman diliminde yıllık izinlerini kullanarak yazlık mekanları tercih ederek, şehirden uzaklaşıp deniz kenarı tarzındaki yerlere gitmeye başlıyor. Şubat ve Mart ayında da benzer dönemler yaşayan Fransa’da ülkenin yoğun kentlerini sessiz bir görünüm kaplıyor.

Bordeaux

Bu resim gibi şehirde, şarap kadehlerinin birbirine çarptıkları andaki sesinin ekolarını duymaya alışmalısınız!

Fransa’nın 7 adet kilit şarap bölgelerinden birinin bulunduğu Bordeaux’ta birbirinden ihtişamlı müzeler, canlı gece hayatı ve plajlar bulabilirsiniz. Geniş caddeler, neo- klasik mimari ile donatılmışken, 18.yy dönemini yansıtan eski ama ihtişamlı arabaları cadde kenarlarında park halinde görmeniz mümkün. Etnik yapının fazlasıyla hissedildiği şehirde okuyan 60 bin üniversiteli öğrenci, göreceğiniz resmi tamamlıyor olacak.

Nice (Nis)

Cote d’Azur’un başkenti olan Nice (Nis), Fransa’nın en seksi, en görkemli şehirlerinden biri. Nis’te bulunan kumsallar çakıl taşları ile kaplı, bir yandan da çoğu boş, ılık ve temiz. Eğer sükunet içerisinde ve popüler bir yer arıyorsanız Nis’e doğru hareket etme zamanı! Nis’e Temmuz ve Ağustos aylarında gitmeyi tercih etmeyin diyoruz, sıcak ve yoğun kalabalık trafik kabusu ile birlikte sıkıcı hale gelebilir. Mayıs ve Haziran en güzel zamanlar, bu zamanları takiben Eylül ve Ekim ayları da Nis’i görmek için uygun bir tercih olabilir. Eğer eğlence istiyorsanız ve partilere katılırım diyorsanız, Şubat ayındaki Karnaval’a mutlaka katılmalısınız.

Paris

Paris’te tüm duyma, görme, dokunma, tatma, koku alma duyularınızı dikkatle harekete geçireceksiniz.

Romantizmin, sanatın ve muhteşem yemeklerin merkezi Paris, gezmek için, cafelerinde oturup dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri izlemek için de dört dörtlük bir yer. Paris’te gezerken edineceğiniz bir şehir pass kartıyla, 60’a yakın müzeyi ücretsiz gezme hakkına sahip olabiliyorsunuz. Eğer sadece Paris’in meşhur yerlerini gezmek isterseniz, öğlen 3’ten önce daha ucuz fiyata ziyaret edebiliyorsunuz. Dünyanın ikinci en yüksek kulesi olan Eiffel Kulesi, Georges Pompiduo Modern Sanat Galerisi, ünlü katedral Notre Dame ve Sacre Coeur kilisesi Paris’te görülmesi gereken yerlerden… Paris’e 34 km uzaklıkta bulunan Paris Disneyland ise 7’den 70’e herkesin uğraması ve çılgınlar gibi eğlenmesi için ziyaretçilerini bekliyor. Fransa’da suni olarak kurulan sahiller de oldukça ilgi görüyor. Güney sahilleri özellikle Cannes ve St Tropez genelde kalabalık ve oldukça pahalı ancak en iyi ve özel beach’lerin bulunduğu bölgeler. Bu yüzden beachler için batı bölgeleri tercih edebilirsiniz. Güney sahil şeridinin en büyük şehri olan Marseille ise, suç oranı en yüksek ve ırkçılığın en fazla olduğu şehirlerden. Bu şehri ziyaret etmek heyecan verici olabilir. Eğer surf yapmak, kumlarda dolaşmak istiyorsanız, Atlantik sahillerini tercih etmelisiniz. Biarritz’de moda plajları, La Rochelle’de sevimli ve hoş olanlarını, Brittany’de ise çok sayıda nefis beach’ler bulabilirsiniz.

Korsika Adası: Güney sahiline 100 mil mesafede bulunan ce Napolyon Bonaparte’nin doğduğu yer olarak bilinen Korsika Adası, Fransa’nın güney sahillerine 100 mil mesafede bulunuyor.

Fransa’ya gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken bölgelerden biri de Champagne bölgesi… Şampanyanın yapıldığı ve şampanyanın babası olarak kabul edilen Dom Perignon’un yaşadığı yer olarak bilinen Champagne bölgesinde, şampanyanın yapılışını ve mahzenleri görmek eminiz ki ilginizi çok fazla çekecek! Hele ki alkole meraklıysanız, Champagne’ye uğramadan dönmeyin!

Fransa tatilinizde kendinize yapacak çok şey bulacaksınız. Fransa’da bulunan çok sayıda geniş kanallarda gezintiye çıkabilirsiniz. Fransa’nın gece hayatının merkezini cafeler ve barlar oluşturuyor. Paris’te en çok ilgi gören mekanlar Rue Oberkampf ve Menilmontant’ta bulunuyor. Cafe Charbon ve Mecano Bar ise mekanlardan en büyükleri ve en kalabalık olanları. Öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ve genelde Latin müzikleri yapılan mekan ise; Le Piano Vache. Paris’te yılbaşı arifesi kutlamaları ise binlerce insanın oluşturduğu kalabalık ile birlikte Champs-Elysees’te kutlanıyor. Uluslar arası Büyük Kumdan Heykel Festivali ise Mayıs ve Haziran aylarında, dünya çapındaki yarışmacıları Herdelot şehrinde ağırlıyor. Kanada, Çin, Amerika ve Singapur başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinden yarışmacının katıldığı yarışmada, kazananlara para ödülü veriliyor.

Ağustos’un ikinci pazarında her yıl Fransa’da Domuz Festivali düzenleniyor. Bu festival sırasında Fransa’da olursanız eğer, domuz yarışlarını, sahiplerinin domuz kostümlerini veya domuz eti yeme yarışmasını izleme şansını yakalamış olacaksınız. Bu festivalin en ilginç anı ise ulusal domuz taklidi yarışması. Bu yarışmayı kesinlikle görmenizi tavsiye ediyoruz.

Modanın başkentindesiniz. Birçok modacıların, ünlü markaların mağazalarının göbeğindesiniz. Zevkinize ve para durumunuza uygun olan her şeyi satın alabilirsiniz.

Paris'te özellikle "Champs Elysees" (Şanzelize) nin arnavut kaldırımlı sokağında yürüyorsanız gözlerinizi alamayacağınız vitrinler, etrafta ki kafeler, geniş kaldırımlarda yürüyüş yapan insanlar... gece başka gündüz bir başka büyüleyicidir, Şanzelize...

Paris'e yılda gelen turist sayısı nüfusunun iki katıdır.


Malta

Malta

Malta

Şövalyeleri getirin aklınıza… Ne kadar ihtişamlı, ne kadarda görkemlilerdi kimbilir? Malta seyahatinizde tüm yaşanmışlıklara tanıklık edeceksiniz çünkü siz şövalyeler ülkesinde olacaksınız…

Uçuş Süresi: 2,5 saat
Para Birimi: Malta Pound
Saat farkı: 1 saat geri
Resmi dil: Malta’ca ancak İngilizce, Fransızca ve İtalyanca’da konuşulur.
Vize: Türk vatandaşlarından vize istenmiyor

Malta takımadaları, 3 büyük ve 2 küçük adadan oluşuyor. Malta, Gozo ve Comino adaları bu adaların en büyükleridir. Taş Devri insanlarının kanıtlarına bile rastlanan Malta’nın ilk insanların yaşadıkları yerlerden biri olmasından ötürü tarihi bir önemi bulunuyor. Gozo adasında bulunan tapınakların yeryüzünün en eski abideleri olarak tanımlanması da bölgeye her yıl binlerce turistin akın etmesine sebep oluyor. Malta; İtalya'nın, Sicilya adasının 100 kilometre güneyinde bulunuyor. Malta cumhuriyeti; Malta, Gozo, Kemmuna adlı 3 adadan oluşuyor. En gözde olanı ise Malta Adası'dır... Adanın önemli bir özelliğiyse içinde hiçbir akarsu ve dağ bulunmuyor olması…

Malta 375 yıl Bizans hakimiyetinde yaşamış, M.S 870 yılında Kuzey Afrikalı Berberi kuvvetlerinin ortaya çıkmasıyla bu hakimiyet son bulmuş. Cilalı Taş Devri adı verilen dönemden yüzlerce yıl sonra St. John’un emrindeki şövalyelerin günümüze kadar duyulan namı adada hüküm sürmeye başlamış. Beraberlerinde zengin bir kültürü de getiren şövalyelerin tarihi 11,yy’ın ortalarında başlamış. Yeni bir vatan arayışı sebebiyle 1530 yılında V. Charles’ın verdiği imtiyazlarla Malta’ya yerleşmişler. Gelir gelmez ticareti ve sosyal ilişkiler geliştirmeye başlamışlar. Kanuni Sultan Süleyman’ın 4 ay süren kuşatmasına direnen şövalyeler, bu direnişin ardından daha büyük bir şevkle adayı kalkındırmaya başlarlar. Bu dönemden sonra günümüze kadar getirilen görkemli yapılar, sanat ve kültür açısından gelişmeler Malta’nın aslında bügünkü kaderini belirlemiş oldu. Daha sonra Napolyon tarafından işgal edilen Malta, İngilizlerin kuşatmasında kadar Fransızların elinde kalmış. 1964 yılına kadar İngiliz hakimiyetinde kalan Malta, 1965 yılında da Avrupa Konseyi’ne üye oldu.
Malta’da genelde kışlar yumuşak, yaz sezonu ise normal değerlerde geçiyor. Kar, don, sis gibi terimler Malta’da bilinmeyen terimlerdir.


Malta eğitim anlamında da oldukça ilgi çekiyor. Pek çok uluslar arası öğrenci, ülkeye her yıl eğitim için adeta akın ediyor.

Malta’nın başkenti olan Valetta, surları ve derinliği ile dikkat çeken Marsamxett ve Grand limanları ile büyüleyici bir şehir… Şövalye hakimiyetini hissedeceğiniz şehirde bulunan müzelerde de şövalyelere ait olan zırhları ve kişisel eşyaları görebilirsiniz. Kiliseler, binalar, tersaneler, yüksek katedraller ile sarı Malta taşından yapılmış olan evleri izlerken içinizi Malta’da olduğunuz için büyük bir mutluluk kaplayacak.


St, John Katedrali: 1572 yılında adından da anlaşılacağı gibi St. John Şövalyeleri için kurulmuş olan bu yapının dış mimarisi kadar iç mimarisi de bir başka güzeldir. İçerisinde bulunan Michelangelo'nun iki tablosu da ayrı bir özellik katmaktadır bu katedrale...


Şövalyeler Sarayı: Saray, şövalyeler dönemine ait bir çok eseri bünyesinde barındırıyor. Günümüzde ise bu saray Parlamento Binası olarak kullanılmaktadır. Sarayda bulunan zırh ve silahlar dünyanın en büyük koleksiyonudur.


Baracca Bahçeleri: Büyük Limanı izleyebileceğiniz en güzel yer olarak bilinmektedir.


Soyluların şehri; Mdina…

Mdına, Malta’nın eski başkentidir. Soyluların oturduğu sokaklarda, buram buram bir tarih kokusu yayılıyor etrafa. Mdına katedrali ve zindanları, Bastin caddesinde bulunan sarayları ile görülmeye değer yerler arasında yer alırken, belki de Mdına'da turistlerin en çok ilgisini çeken şey mimari yapıların dışında cam işçiliğiyle ünlü olması ve cam fabrikalarından alışveriş yapmanın keyfi olmalıdır.


Dinlenmek için doğru adres: Gozo Adası…
Malta'nın ikinci büyük adası Gozo'da şövalye ve tarih dokusundan biraz uzaklaşıp dinlenmek için ideal bir yer. Xlendi balıkçı köyü ülkenin en güzel dalış noktalarına sahiptir. Plajları, su sporları yapabilme imkanı, denizi, doğa ile iç içe yapabileceğiniz, doğa sporları ile Gozzo dinlenmek ve eğlenmek için çok ideal bir yer.
Ta'Pinu Kilisesi: 19. yüzyılda yapılan bu kilisede en çok dikkati çeken şey; Meryem Ana tablosunu burada bulunmasıdır. Ta'Pinu kilisesi, ada halkının burada adadıkları adadıkların gerçek olmasına inanmaları ile ünlenmiştir.
Mavi pencere(Azure Window) kayalıkları ise Gozzo Adası'nda bir doğa harikası olarak nitelendirilmektedir.


Huzur için Comino Adası…
"Issız bir adaya düşsen yanına üç şey alman gerekiyor" hikayeleri galiba, Comino Adası için yazılmış. Tam anlamıyla, ıssız bir ada hiç bir ses gürültü yok, sessiz sakin... sadece deniz, kum ve güneş eşliğinde hoş dakikalar yaşayabileceğiniz bir ada...


Bol bol sebze meyveyi Malta’da yiyin…
Malta yemekleri balık ve deniz ürünleriyle anılır. Ancak Malta'nın tropikal iklimi sayesinde bir çok sebze ve meyveyi bir arada bulmanızda mümkündür. Malta'ya özgü olan yemeklerin genellikle patlıcan kökenli olduğu söylenebilir. Malta mutfağının bir diğer başlıca yemeği ise makarnadır. Yemek kültürünü, birazda İtalyan tarzından aldıkları için pizza ve makarnayı her yerde bulabilirsiniz. Malta'da egzotik çorbaların sofralarda çok büyük önemi vardır. "Soppa tal-armla": Karnabahar çiçeği, ıspanak, hindiba, bezelye gibi sebzelere ek olarak içine konulan özel peynirlerle tatlandırılan bu çorbanın Malta'nın en meşhur yemeklerinin arasında olduğu söylenebilir. Keçi peyniri( gbejniet) denemek isteyeceğiniz tatlardan bir tanesi olabilir.
Malta'da yemeklerde yanınıza eşlik edecek içecek; beyaz ya da kırmızı şarap olabilir. Malta üzümlerinden yapılan ya da İtalya ve diğer ülkelerden gelen birçok şarap çeşidini Malta’da bulabilirsiniz. Ancak şarap haricinde tüketilen bir diğer içecek ise biradır. Yerel biraları; Cisk Lager ve Hop Leaf Ale deneyebilirsiniz.
Kinnie adı verilen portakal ve aromalardan yapılan alkolsüz yerel içeceklerinin de tadına bakmadan dönmeyin!


Eğlence için başkentin dışına doğru lütfen…Malta' da Başkent Valetta'da eğlenceye dair bulabileceğiniz; opera salonları ve festivallerin dışında gece hayatının pek gelişmiş olduğu söylenemez. Başkentin dışındaki bölgelerde ise gece hızla devam ediyor.
ST. Gorg bölgesi yakınındaki Bay Street adlı bölgede sıra sıra barlar, restoranlar ve kulüpler bulunmaktadır.
Ada içi ulaşım için özellikle söylenebilecek olan şey, Malta ile özdeşleşmiş olan otobüsleridir. Bu otobüslerle hem ulaşımınızı sağlayabilir hem de güzel bir Malta gezisi yapabilirsiniz. Taksi seçeneğiniz her ülkede olduğu gibi burada da mevcut fakat, biraz pahalı olduğunu söylemek gerekli! taksi yerine araba kiralarsanız daha uygun bir fiyata ulaşımınızı sağlamış olursunuz. Ancak şunu unutmayın Malta'da trafik soldan akıyor ve direksiyonlar sağda bulunuyor.



Bali Adası


Bali Adası

Bali Adası

Endonezya’nın 15 bin adasından sadece birinden bahsediyoruz. Ama öyle on binlerin arasında herhangi bir ada değil Bali Adası… Kendisine aşık edecek, yeryüzü cenneti kıvamındaki bir adadan bahsediyoruz. Enfes kumlar, enfes deniz, doğanın muhteşem görüntüsü, yeryüzündeki tüm renklerin ahenginin izlenebildiği bir manzara… Endonezya’nın en büyük turizm kaynağı… Dünyanın en lüks otellerinin bulunduğu Bali Adası’nda, dünya jet-sosyetesinin ünlü isimleri ile karşılaşmanız bir tesadüf olmayacak!

Uçuş süresi: 13 saat
Para birimi: Endonezya Rupiahı
Resmi dil: Bahaya Endonezyaca, ancak İngilizce anlaşmak mümkün
Gezilecek yerler: Pura Besakih Tapınağı, Gunung Agung, Kuta bölgesi, Ubud Bölgesi.


Bali Adası, dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle gelişmiş, büyümüş fakat özünden, geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından ödün vermemiş bir şehirdir. Bali Adalarının her sokağında, caddesinde görebileceğiniz tapınaklar, heykel atölyeleri, binalar, yaşam tarzları ile bir kültür mozaiğini gözler önüne seren bir yer…


Avrupa’nın neresine giderseniz gidin, Doğu’nun o mistik duruşunu, tropik iklimini, gizemli doğasını bulamayacaksınız. Eğer kocaman gökdelenler arasında, Avrupa’nın o teknolojiden nasibini almış havasını soluyacağım derseniz o başka tabiî ki. Ama şimdi bir düşünün. Balayınızda sevdiğinizle gittiğiniz bir tatil ya da maceraperest arkadaş grubunuzla gittiğiniz bir tatil. Bali Adası’ndasınız. Geleneksel dansçıları izleyip, tropik içkilerin tadına varırken, bir yandan güneşin üzerine doğduğu okyanusun mavisinin ihtişamında olduğunuzu hayal edin. Şimdi hayalden çok gerçekliğe gidiyoruz ve Bali Adası’nda neler yapabilirsiniz onlara bakıyoruz;


Uzakdoğu kültürüne yakınsanız eğer Uzakdoğu insanının dine verdiği önemi de biliyorsunuzdur. Nereye giderseniz gidin, onların dinlerine duyduğu saygıyı ihtişamlı tapınaklarından anlayabilirsiniz. İşte Bali turunuzda öncelikli görmeniz yerlerden biri; 11. yy’da inşa edilmiş olan Pura Besakih Tapınağı… Tapınağın içerisine girmeniz yasak ama dışarıdan bile bakmak sizin için büyük bir şans olacaktır. Bali’ye gidipte “Ana Tapınak” olarak adlandırılan bu tapınağı görmeden dönmemelisiniz.


Bali Adası’nda bulunan ve 40 küsür yıl önce yaklaşık 2 bin kişinin ölümüne neden olan Gunung Agung yanardağı da turunuzun dahilinde olması gereken bölgelerden. Bali Adası’nı en güzel görebileceğiniz noktada olmak, Bali’de geçireceğiniz zamanları ölümsüzleştirmek adına oldukça iyi bir fikir olsa gerek. Macera tutkunlarının trekking gibi etkinlikler için de kullandığı Gunung Agung Dağı’nın eteklerinde bulunan Pura Bedakih Tapınağı’nı da ziyaret etmelisiniz.


Bali Adası’na tatile gidip de paradan kaçmak olmaz! Adanın birbirinden iddialı otellerinde konaklayarak kendinizi ömrünüzde belki de ilk defa bu denli şımartabilirsiniz!


Bali Adası'nda tapınakları gezebilir, alışveriş yapabilir, mükemmel doğal güzelliklerini, yanardağları keşfedebilir ve tabii ki de mükemmel beyaz kumsallarında, masmavi denizinde dilediğiniz gibi keyif yapabilir, spor aktivitelerinde bulunabilirsiniz. Ve bütün bunları Bali'de bulunan farklı bölgelerde gerçekleştirebilirsiniz.

Eğlencenin kalbi; Kuta Bölgesi'nde atıyor!
Kuta Bölgesi Bali’nin eğlence ve plaj keyfinin kalbi konumunda bulunuyor. Dünyaca ünlü “ Bali Masajı” Kuta Bölgesi’nin eşsiz plajlarında, güneş keyfinin ya da palmiye ağaçlarının gölgesinin altında yapılıyor. Bali Adası’nın her tarafında bu masajı yaptırmanız mümkün olsa bile, Kuta Bölgesi bu konuda biraz daha uzman konumunda bulunuyor. Ne demiştik Bali Adası’na yapacağınız tatil, kendinizi şımartmaktan ibaret olabilir. Kendinizi mutlu etmek ve şımartmanın bir başka yolu da, aromatik yağlar ve kokulu mumlar eşliğinde yaptıracağınız Bali Masajı olabilir. Masajın size vereceği rahatlığı hissederken bir yandan da adaya özel tropik meyvelerden yapılan buz gibi kokteylleri içmek, ardından da masmavi okyanusa kendinizi bırakmak istemez misiniz? Kendinize tatilinizde verebileceğiniz en güzel hediye bu olsa gerek…

Bali'nin sanat merkezine ziyaret!
Bali Adası’nın sanat merkezi ise Ubud Bölgesi’nde bulunuyor. Birçok tapınağın, gezilecek yerlerin toplandığı bölge olan Ubud’da “Maymunlar Ormanı”nı mutlaka görmelisiniz! Lüks oteller, mağazalar, egzotik Bali yemekleri kısacası tatil tadında bulabileceğiniz her şey Bali’de toplanmış…


Yemekten bahsetmişken, bu kadar güzel bir yerde yemekler nasıldır acaba diye düşünmüşsünüzdür? Adada bütün yemeklerde muhtemelen hepsinde pirinç ile karşılaşacaksınız. Adaya görsel bir zenginlik katan pirinç tarlalarının görünüşü, her yemekte sofralardan eksik olmamasıyla size bambaşka bir şölen yaşatacak. Bali halkının dini inanışlarının yanında, kutsal saydığı pek çok şey mevcuttur. “Nasi Goreng” adını verdikleri kutsal yemekleri ise yine pirinçten yapılıyor. Bali tatilinizde çok sağlıklı beslendiğinizi hissedeceksiniz çünkü pirincin dışında Bali geleneksel sofralarında taze meyveler ile sıkça karşılaşacaksınız. Endonezya mutfağı ile benzerlikleri bulunan Bali yemeklerinde tek fark, değişik sosların yemeklere değişik bir renk katmasıdır. Zencefil köklerinden yaptıkları, değişik karışımlar ile ortaya çıkardıkları soslar, Bali yemeklerine ayrı bir lezzet katıyor… Özellikle "Balinese Spice Mix" adı verilen 13 baharatın karışımı olan, yabani zencefil sadece Bali Adalarında bulunduğu için değişik aromatik tatlarla bezenmiş olan Bali yemeklerini başka bir yerde bulabilme imkanınız yoktur. Ayrıca Bali'de değişik bitkilerden yapılan yemeklerin tadına bakabilirsiniz, özellikle yemeklerde muz yaprağı gibi değişik tatlar kullanılır. Bali’de etli bir yemek yerseniz eğer, kebap tarzında pişiriliyor olması sizi şaşırtmasın. Şekilsel de olsa kendinizi Türk mutfağının kollarına atmış gibi hissedebilirsiniz. Ben değişik şeyler yemem ve denemem diyorsanız eğer, Maymunlar Ormanı ve Kuta Bölgesi’nde damak tadınıza uygun yemekler bulmanız mümkün. Ama bizden tavsiye Bali yemeklerini kesinlikle deneyin!

Bali'den ne alacaksınız biliyor musunuz?


Tatile gidince mutlaka yapılması gereken bir faaliyet vardır; Alışveriş! Bali’nin yöresel giysileri, oyma işçiliğinin eşsiz ürünleri ve hediyelik eşyaları ülkenize dönerken bavulunuzda mutlaka olmalı. Lüks mağazalardan alışveriş yapmak isterseniz eğer Nusa Dua ve Kuta Bölgesi’ne gitmeniz yeterli… Evinize Bali’den bir hatıra götürmek isterseniz eğer, Ubud kasabasından duvarınıza asacağınız resimler, aksesuarlar bulabilirsiniz.
Bali Masajı yaptırdınız, yemeklerini tattınız, az çok yaşayış tarzlarını ve dinlerine de şahit oldunuz. Peki bitti mi? Tabiî ki bitmedi. Bali halkının yöresel danslarını izlemeden, müziklerini içinizde hissetmeden dönüşe geçmemelisiniz. Bali de Hinduizm inançlarından kaynaklanan bir sebeple hemen hemen her gün, dini bir gün olarak ilan ediliyor. Bu sebeple bu günler, yani hemen hemen hergün Bali’de karnaval havasında geçiyor. 24 saat süren bir eğlencenin içerisinde olduğunuzu bilin. Dünyanın büyük zincir otellerinin şubelerinin burada olması da Bali eğlencelerinin sınırsız olmasını sağlıyor. Bali halkının 24 saat süren dans, müzik ve eğlencesine hazır olun!


Adada bir yerden bir yere gidebilmek için, eğer kendinize güveniyorsanız bisiklet, ya da hiç yorulmayayım diyorsanız motosiklet kiralamanız yeterli olacaktır.



Endonezya

Endonezya

Endonezya

Dünyanın en büyük takımada devleti, muhteşem kumsalları, eşsiz görüntülere bürünmüş adalarıyla büyülü dünyanın kapıları sizin için aralanacak... Hazırlanın…

Uçuş süresi: 13 saat
Para birimi: Endonezya Rupiahı
Saat farkı: 6 saat ileri
Resmi dil: Endonezya’ca, İngilizcede yaygın olarak kullanılır.
Başkenti: Jakarta

Binlerce ada, her biri birbirinden güzel, her biri görülmeye değer...
Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi olan Endonezya, Hollanda’nın geçmiş sömürgelerinden biridir. 1945 yılında bağımsızlığını kazanan ülke, 17.508 adadan oluşarak aynı zamanda dünyanın en büyük takımada devleti olma özelliğine sahiptir.


Farklı farklı zevklere hitap edebilecek birçok özelliği bulabileceğiniz bu ülke, kimilerine göre, plaj ve denizleri ile bulunmaz bir yer. Kimilerine göre, çeşitli spor aktivitelerini yapabileceğiniz bir su sporları cenneti. Kimilerine göre, ada halkının kendi imalatı olan tahta oymacılığı ürünlerden satın almanın keyfini yaşayabiliyor olmak. Kimilerine göre ise, farklı bir din, farklı bir inanç dolayısıyla yaşanan farklı hayatları görmek, ibadet edilen tapınakların gezmek ve keşfetmektir Endonezya...

2004 yılında geçirdiği tsunami’nin ardından, 2006 yılında da yaşadığı deprem ile büyük yıkıma uğrayan Endonezya, en kısa sürede kendini toparlayarak, tekrar özellikle turizm alanında canlanmaya başlamıştır…

Bali Adası
Küçük Sunda Adalarına bağlı olan Bali Adaları, Endonezya'nın en fazla sayıda turistin ziyaretine uğrayan adasıdır. "Tanrıların Adası" adı ile bilinen adada çok sayıda tapınak ve heykeller bulunuyor. Adanın her alanına ada halkının inancı olan Hinduizmin etkisinin görmek mümkün.
Bali Adası'nın en büyük kenti Denpasar'dır. Denpasar ve çevresinde 10 binden fazla tapınak ve birçok yanardağ vardır. Keşfedilmeyi bekleyen yeşil bir doğa, Bali Adasını meşhur eden bembeyaz kumları ve masmavi denizi... Yanardağların eteklerinde taraçalı bir şekilde bulunan pirinç tarlalarının görünüşü ve neredeyse yılın her günü yaz mevsimi yaşayan iklimi sayesinde Bali Adası her zaman gözde...


Lombok
Bali Adasının doğusunda bulunan Lombok yemek kültürü, yaşama biçimleri ve tabii ki de bütün Endonezya adalarında olduğu gibi mükemmel bir doğa, keşfedilmeye hazır yeşillikler yanardağları mercan kayalıkları bamboo evlerinde konaklamanın verdiği keyif, tırmanış yapabileceğiniz yüksek dağları tepeleri koyları, küçük at arabalarıyla gezi yapma imkanı, kumsalları denizi ile Lombok düşlerinizin ötesinde bir yer.
Lombok Adası, Bali Adalarına benzetilse de Bali Adası'ndan en büyük farkı yeni yeni keşfediliyor olmasından dolayı tabiatının, koylarının otellerle ve tatil köyleriyle bozulmadan kalmasıdır. Sessiz sakin ve bir o kadarda eğlenceli bir tatil arayanlar için...


Yokyokarta
Java adasında başkent Jakarta'dan sonra en büyük olan ikinci şehirdir. Java adalarının arasında en çok korunan adalarından biridir. Tapınaklarının UNESCO tarafından korunuyor olması bu ada da bulunan bütün yapıları, neredeyse korunuyor havasına sokmuştur. İki katlı evleri ile tam bir tatil kasabası havası görünümünde olan Yokyokarta'da görülebilecek bir çok tapınak, saray ve doğa güzelliklerinin dışında tabii ki de deniz, güneş, kum üçlüsünün sizi içine çekeceği bir yer.

Endonezya Mutfağı: denemeye değer!
Endonezya mutfağı yapısı, mimarisi gibi çok içe içe geçmiş farklı kültürlerden son derece etkilenmiş bir kültürdür. Ülke insanlarının yemeğe ayırdıkları vaktin oldukça kısa olması sebebiyle, gerçekte çok masrafsız emeksiz yemekler yemeyi tercih ederler.
Ülkenin en önemli yiyeceği pirinçtir. Endonezya topraklarında yetişen pirinçler size bir yandan tarlalarda ki taraçalı görüntüsü ile göz ziyafeti çektirirken, bir yandan da Endonezya halkının "Tanrının bir armağanı olarak" nitelendirdikleri ana yemekleridir. Endonezya halkı, birçok baharatı karıştırarak elde etmiş oldukları değişik karışımlarla Endonezya mutfağını diğer ülke mutfaklarından ayırmaktadır. Endonezya'da her bölgede farklı baharatlar ve meyveler yetiştiği için, her bölgenin kendine has yemekleri vardır. Mesela Bali adalarında bulunan 13 bitkinin karışımı olan "Balinese Spice Mixi" (yabani zencefil) yemeklerine karıştırarak farklı lezzetler elde ediyorlar. Tabii ki de Endonezya'da karışımlarla elde edilmiş soslarla yapılan yemeklerin dışında tropikal meyvelerin değişik çeşitlerini bulabileceğiniz bir ülkedir.
Endonezya'da her adasında bulacağınız farklı tatlarda ki yemeklerin tadına bakmadan dönmeyin. Adaların turistik olarak gelişmiş olmasının sonucunda oteller, tatil köyleri ve bunların beraberinde açılan dünyaca ünlü restoranlarda Endonezya yemeklerinin tadına bakabilirsiniz. Ama oldu da! egzotik yemekler hoşunuza gitmezse, Endonezya'da kolaylıkla tadına alışık olduğunuz yemeklerin bulunduğu restoranları da bulabilirsiniz.

Alışveriş olmadan asla!
Alışveriş adına Endonezya da en çok rastlayacağınız şey; ada halkının yapmış olduğu ürünler olacaktır. Bu ürünler çeşitli yöreler göre değişiyor. Mesela; Bali adaları, tahta oymacılığı ile dünyaca meşhur olmuştur. Ubud, bölgesinde ise, sanat eserleri ve tablo satın alabilirsiniz.
Eğer aradığınız markalı ürünler, lüks butikler ise merak etmeyin burada onlardan da fazlasıyla mevcut. Bali adalarında bulunan Kuta bölgesinde, aradığınız her markaya ait olan bir çok mağazayı bulabilirsiniz.
Endonezya'dan alacağınız en güzel şeylerden biri ise; ahşap ev dekorasyonu için ürünler ve özellikle bambu bahçe mobilyaları olacaktır. Bir çok ünlü mobilya markalarının malzemeleri, Endonezya'dan temin edilir. Mesela; çok nadir olarak bulunan "tik" ağacından yapılan mobilyalar çok dayanıklı ve nadir bulunan bir malzeme olmasından dolayı çok pahalıya satılmaktadır. Endonezya topraklarında yetişen bu ağacın malzemesine birde yöre halkının ellerinin mahareti deyince ortaya çıkan eserler kesinlikle size Endonezya gezinizi en güzel şekilde hatırlatacak ürünlerden olacaktır.


24 saat sürecek eğlenceye hazır olun!
Endonezya turizm alanında olduğu gibi eğlence sektöründe de oldukça gelişmiş. Yöresel danslarında simgelendiği gibi herkesi eğlendirebilecek yaşam tarzının benimsendiği Endonezya'da eğlence alternatifiniz oldukça fazla olacak......
Lombok ve özellikle Bali Adalarında bulunan lüks otellerin çevresinde bulunan çok sayıda eğlence mekanı ile Endonezya'da 24 saat süren bir eğlence kültürü ile karşı karşıya kalacaksınız.

Ayrıca bölgede Hinduizm inancı sebebiyle, yılın hemen hemen her günü özel bir gün olarak ilan ediliyor. Bu da demek oluyorki, hemen hemen her gün özel danslar, biribirnden renkli yöresel kıyafetler ve show'lar Endonezya'nın her yerinde karşısııza çıkabilir.
Endonezya'da bulunan birçok gece kulübünde bu dansların ritmik hareketlerini izleyebilir, hatta yöre halkından bu dansın inceliklerini öğrenip çok eğlenceli dakikalar yaşayabilirsiniz.


Küba

Küba

Küba

Başkent Havana UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış… 16. ve 17 yy. arasında İspanyol Barok Mimarları tarafından neoklasik anıtları ve sevimli evler inşa edilmiş…Muhteşem plajları ve yürüyüş yolları ile turistlerin göz bebeği olmuş... Küba ve Havana bu ayrılmaz ikili sizi baştan çıkarmaya yetecek...

Uçuş süresi: 10 saat
Saat Farkı: 8 saat geri
Başkenti: Havana
Resmi Dil: İspanyolca fakat İngilizce’de anlaşabilirsiniz.
Para Birimi: Peso
Vize: Türk vatandaşlarından vize isteniyor


Kısaca tarih;
Kolombo 1492 yılında Küba’yı keşfetmiş ve 1500’lü yıllarda Küba sömürge haline gelmeye başlamış. İspanyol hakimiyeti 1898 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri müdahalesi sonucunda bitmiş. 1902 yılında da Küba bağımsız bir devlet haline gelmiş.

Küba Karayiplerin en modern adası… Küba’ya gittiğinizde hayatınızda hiç görmediğiniz güzellikteki kumsalları görebilirsiniz. Küba’da yüzde 15 ile 20 arasında bahşiş bırakırsanız şayet, en güzel ilgiyi siz görebilirsiniz. Küba’da Amerikan Doları döviz olarak kabul edilmiyor. Eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar ücretsiz ve diğer bir ilginç yanı ise IMF’ye borcu olmayan nadir ülkelerden.


Küba, Karayip denizi ve Atlantik Okyanusu’nun arasında bulunuyor.


Küba kültürünü incelediğinizde, Küba halkının İspanyol ve Amerika kültürlerinden ne kadar etkilendiğini anlamanız hiçte zor değil! Ülkede genel olarak subtropik bir iklim hakim. Haziran ve Ekim arasında Küba’da kasırgalara rastlanır. Ocak ve Ağustos ayları arasında ise çok az bir sıcaklık farkı bulunuyor. Kasım ve Nisan arası ise kuru bir mevsim görülüyor.


Küba kumsallarının en büyüğünü kapsayan alanlarından biri olan Varadero’da 13 mile yakın, muhteşem beyaz kumdan oluşan kumsalları kesinlikle görmelisiniz. Bu plajlarda su sporları yapabilir, sırayla dizilmiş olan dinlenme tesislerinde mola verebilirsiniz. Bir başka plaj cenneti olan Guardalavaca’da, dalış yapabilir, arkeolojik kazı alanlarına göz arabilir ve mükemmel cafelerde Küba’nın nefis içeceklerinden tadabilirsiniz.


Küba müziği ve tarzıyla dünya standartlarının çok dışında bir kültüre sahip. Eminiz ki sizde bu kültürü anlamaya ve tanımaya çalışırken çok güzel vakit geçireceksiniz! Küba’da müziksiz bir gün ya da zaman geçirmeniz mümkün değil. Uçaktan indiğinizde bile duyacağınız müzik sesi, size canlı ve neşeli bir tatil geçireceğinizi bir kez daha hatırlatacak. Yemek yerken, yüzerken, ya da yürürken bile Küba müziği bir yerlerden kulağınıza çalınıyor olacak… Rumba, mambo, cha-cha, salsa ve daha birçoklarının doğduğu yer olan Küba, dünyanın en iyi müzisyenlerini Uluslar arası Jazz Festivali’nde her yıl ağırlıyor. Her yıl sonunda düzenlenen en büyük sokak partileri ve dini karnavallar Las Parrandas’ta düzenleniyor. Kaçırılmaması gereken bir başka karnaval ise her yaz Santiago’da düzenlenen karnaval…

Küçük bir Amerika'da olduğunuzu düşünebilirsiniz...
Havana'nın diğer mimari zenginlikle ise adanın Trinidad, Baracoa ve Santiago bölgesinde ziyaret edilebilir. Sierra Maestra Ulusal Parkı’nda şehrin manzarasını seyretmeniz ve Kuba’nın en yüksek tepesine tırmanmanız önerilir! Eğer bir sigara tiryakisiyseniz, tütün yetiştirilen Vinales Vadisi’ne uğramadan geri dönmemelisiniz! Havana’ya gittiğinizde küçük bir Amerika’da olduğunuzu bile düşünebilirsiniz. Eski amerikan arabalarının gezdiği sokaklar, koloni döneminden kalan harabe evler, muhteşem kumsallar ve el ele göreceğiniz sevgililer. Havana adeta bir aşk şehri sevgililer el ele kurulan sahil boyunca dolaşıyor, denizin ve kumun tadını çıkarıyorlar. Eğer Havana’ya sevdiğiniz kişi ile gidecekseniz “hoş geldiniz aşk tazelemeye” dememiz gerekiyor. Çünkü bunun için doğru yerde olacaksınız!

Puro cennetine hoş geldiniz!
Küba’nın en büyük farklılığı ise, meşhur Havana purolarında saklı… Havana’da bulunan puro fabrikalarında, satın alacağınız puroların nasıl yapıldığını izleyip, bu farklı kültüre hayran olabilirsiniz. Puro fabrikalarında düzenlenen gezilerde, fabrikaların koruduğu tarihi özellikleri de ilginizi kesinlikle çekecek…
Küba’nın eğlence hayatı da oldukça hareketli. İddia ediyoruz Küba’da hiç sıkılmayacaksınız! Havana'nın gündüz hayatı olduğu gibi gece hayatı da çok renklidir. Kübalı genç kızların rengarenk kostümleri ile dans kulüplerinde sergiledikleri salsa şovlar görmeye değer doğrusu. Eğlence kavramını sokaklara taşıyan Havana'da, her köşe başında, sokaklarda, caddelerde gayet profesyonelce şarkılar söyleyip, hem kendileri eğlenen hem de çevrelerine neşe ve eğlence veren grupları dinleyerek de çok hoş dakikalar geçirebilirsiniz. Eğer Havana’ya yakın bir yerlerde kalıyorsanız, salsa ve jazz gruplarının göbeğindesiniz demektir. La Zorr y El Cuervo’ya jazz dinlemek için gidebilir, Macumva Habana’da ise salsa şölenini izleyebilirsiniz. Ya da Havana’nın en önemli sahil kıyısı olan Malecon’da bir duble içki ya da bir bardak biranız eşliğinde, yıldızları seyredebilirsiniz. Havana’nın dışında kalıyorsanız eğer, konaklayacağınız otelinizde de Küba gece hayatını fazlasıyla yaşayabilirsiniz.


Muhteşem mimari yapılar Havana’da…
Havana'nın kültür, sanat alanında çok fazla gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz. Çok sayıda müze tiyatro ve muhteşem mimari yapılara ev sahipliği yapıyor.
Capital Binası: Bu bina, değişik ya da ilginç olmasının dışında, Washington'da ki beyaz sarayın çok benzeri olmasında dolayı dikkatleri üzerine çekmektedir. Havana'da iken kesinlikle uğramanız gereken yerlerden bazıları; "Üniversite Binası" , "Armas Meydanı" , "Devrim Müzesi" görülecek yerler arasında yer alıyor. Spora ve özellikle de beyzbola olan düşkünlükleri, almış oldukları kupaları ve stadyumları da Havana'ya ayrı bir özellik katıyor.

Sağlıklı beslenmek için Küba'ya gitmeli...
Küba’da canınız ne istese onu yiyemeyeceksiniz çünkü yemek kültürü biraz kısıtlı. Ancak elinizde olan seçeneklerde lezzetli halleriyle sizi baştan çıkarabilirler. Genel olarak Küba yemekleri ızgarada pişiriliyor. Ellerinde deniz mahsullerinin, kızartma yapılabilecek birçok ürünün envai çeşidi bulunsa da, bunu çok fazla geliştirmemişler. Bunun nedeni yemek konusuna çok fazla kafa yormadıkları için ya da yemek haricinde çok daha başka şeylerle ün saldıkları için olabilir. Bir zamanlar Havana'da yaşayan ünlü yazar "Ernast Hemingway'ın" adını vermiş olduğu birçok yemeği Havana'da ki restoranların mönülerinde görmeniz mümkün.


Puro ve Rom'suz dönmeyin!
Havana'da alışveriş için söylenebilecek şey, evinize dönerken puro ve rom satın almayı unutmayın olacaktır. Puro satın alırken sokaklarda satılan purolara dikkat edin. Ülkeden çıkarken yanınızda satın aldığınız puroların mutlaka faturası olması gerekli. Zaten sokaklardan satın alacağınız puroların kötü çıkması ihtimali söz konusu. Özellikle devlete ait olan dükkanlardan purolarınızı satın almaya özen gösterin.


Havana'da şehir içi ulaşım konusunda biraz sorun yaşandığı söylenebilir. "Camel" adını verdikleri otobüsleri genellikle dolu oluyor. Dolmuş seçenekleri ise biraz az sayıda olduğu için bulmakta zorlanabilirsiniz. Taksiyi tercih edebilirsiniz. Ama ilginç ve eğlenceli ulaşım imkanları da yok değil. Bisiklet ve motosikletin arkasında yapılan yolculuklar ve tabii ki de Havana'ya bir diğer özellik katan ve her yerde çok fazla karşılaşacağınız, eski amerikan arabalarıyla özellikle Chevrolet marka arabalarla keyifli bir Havana turu yapabilirsiniz.


Portofino

Portofino

Portofino

Adı üstünde "Aşk Şehri". Aşka aşık olanların doğru adresi; Portofino... Adına şarkılar yazılmış, şiirlere konu olmuş ve en güzel aşklara tanıklık etmiş, şahit olmuş...

Zengin ve ünlülerin akınına uğrayan Portofino, resim kadar durağan ve güzel olmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Uğruna şarkılar yazılan ve “Aşk şehri” olarak bilinen Portfino’ya Türkiye’nin ünlü ve gizli aşıkları da akın ediyor.

İtalya’nın Akdeniz Kıyı Şeridi’nde bulunan Portofino, balıkçı köyleri, çakıllı kumsalları ve Santa Margherita adı verilen otellerin toplandığı kasabanın hemen yanında bulunuyor. Santa Margharita ve Camogli’den Portofino’ya feribotlarla ulaşılabiliyor. Portofino’ya aşık olmadan önce Santa Margharita’ya aşık olmanız an meselesi. Bu cennet gibi yerde, her evin üzerine elle çizilmiş fotoğraflar sizi çok etkileyecek. Liman kenarına kurulmuş pastel renklerdeki evler ile yarım ay şeklindeki sahil şeridi ile kesinlikle görülmesi gereken yerler arasında. Dükkanları, restoranları ve birbirinden lüks otelleri ile Portofino’nun kristali andıran denizi, buraya gelen turistleri tatil dönüşlerinde bir daha gelmeye ikna ediyor.

Mutlaka görmelisiniz!

Castello Brown Kalesi: Castello Brown, köyün hemen yukarısında bir tepede bulunuyor. Botanic Garden’ın hemen yanındaki yoldan kaleye ulaşabişirsiniz. Sabah 10’dan akşam 7’ye kadar açık olan kale, kışın ise 5’e kadar ziyarete açık. Kalenin çok hoş bir bahçesi bulunuyor. Ayrıca bu bahçeden Portofino’ya kuşbakışı bakabilir, muhteşem deniz manzarasına karşı fotoğraf çekebilirsiniz. Kale 17.yy’da Cenevizliler tarafından savunma amaçlı yapılmış.

San Giorgio Kilisesi ve Feneri: Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilmiş olan bu kiliseyi mutlaka görmelisiniz. Portofino limanına tepeden hakim olan bu kilise, döneminde denizcilerin uğrak yerlerinden biri olmuş.

Portofino’da deniz mahsüllerinin bolca olduğunu, eminiz ki tahmin ediyorsunuzdur. Genovese adı verilen yeşil renkteki İtalyan usülü sebze çorbasını mutlaka denemelisiniz. Ayrıca biraz pahalı olan Pizzeria El Portico’dan denemelisiniz. İsimden anlaşıldığı gibi bu yemek pizza değil. Deniz mahsüllerinden oluşan bir yemek, tadınca bize hak vereceksiniz!

Peki Portofino’da nerede kalacaksınız? Portofino’nun kalbinin attığı noktada bulunan Albergo Nazionale, şehri keşfetmeniz için ideal bir seçim gibi gözüküyor. Domina Inn Piccolo, Hotel San Giorgio ve Eden Otel Portofino’nun içerisinde bulunan oteller. Regina Elena, Lido Palace ve Imperiale Palace Hotel ise Portofino’ya yakın otellerden…


Jameika

Jameika

Jameika

Klişeden kaçıp, Jameika’nın altın sırlarını ortaya çıkarın... Jameika, kumsalları, dağları, kırmızı gün batımıyla size cennetin sözünü veriyor. Hemen yanı başındaki birbirinden güzel adalara rağmen, Jameika’da binlerce çift her yıl balayı keyfini doyasıya yaşıyor. Örneğin sadece size ait kumsalı olan bir villaya ne dersiniz? Sizin yapmanız gereken kendinizi Jameika’nın Rom’una ve raggae’sine bırakmak…

Vize: Gerekmiyor
Saat Farkı: 7 saat geri
Ortalama uçuş süresi: 18 saat
Para birimi: Jameika Doları

Jameika'da yıl boyu seyahat edebilirsiniz. kışları genellikle ılık bir havaya sahip olan ülkede sezon mayıs ayından kasım ayına kadar sürüyor. Yaz aylarında oldukça sıcak olan Jameika’da dolaşırken şemsiye almanız şiddetle önerilir. Aralık-nisan arası yükselen otel fiyatlarına dikkat etmenizde fayda var, hele ki yeni yılı Jameika’da karşılamak istiyorsanız, oldukça yüklü bir miktar parayı cüzdanınızda taşımanız gerekebilir.

Müzik, sanat, kültür, dans, spor… Orada herşey bir arada!

Jameika’nın bir yıl boyunca takvimi, müzik, sanat, kültür ve spor faaliyetler ile doludur. Ragge Festivalleri tatilinizin en eğlenceli detaylarından biri olacak. Montego Körfezi’nde düzenlenen yaz festivali’nde kumsalda çılgın bir müzik ziyafeti sizi bekliyor olacak. Dans ve eğlenceyle hiç unutamayacağınız bir festival yaşayabilirsiniz. Nisan-mayıs aylarında Jameika’yı ziyaret ederseniz eğer; Kingston’da düzenlenen karnavallara mutlaka uğramalısınız. Haziran aylarında ise büyük jazz ustalarını yıldızların altında dinleme şansı bulabilirsiniz. Yeni yıla ise yılbaşının kutlandığı Jonkano Festivali’ni izleyebilirsiniz. Ayrıca Kingston’da düzenlenen şelale önünde havai fişek gösterisini kaçırmayın deriz. Bizden söylemesi!
Ocak ayında Miami’den başlayıp, Montego Körfezi’nde biten “Ananas Kupası” adı verilen yelkenli yarışlarını izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz. Bunun yanısıra da Jameika’nın vazgeçilmezlerinden olan kriket maçlarını vakit bulursanız mutlaka takip edin. Jameika’nın yerlilileri için vazgeçilmez olan kriket maçları çok iyi vakit geçirmenizi sağlayacak.

Jameika’da gezmeniz gereken diğer yerler ise: Mavi Lagun, Negri Kumalı, 9 Mil Müzesi, St.James Kilisesi, Rose Hall ve Great House…

Jameika için ipuçları:

Jameika diğer Karayip adalarının aksine daha hesaplı bir tatil imkanı sağlıyor. Eğer bütçeli bir tatil hayal ediyorsanız, günde ortalama 30-40 $ ile gününüzü güzel bir şekilde geçirebilirsiniz. Eğer konforumdan vazgeçmem ve turistik mekanları görmek istiyorum derseniz de günlük en az 75 doları gözden çıkarmalısınız. Jameika’da ulaşımı arabayla sağlamak isterseniz eğer günlük 50 dolara araba kiralayabilirsiniz. Alışverişleriniz de ise dükkanlarda fiyatlar genelde fikstir. Ancak pazarlarda ve sokaklarda pazarlık etmekten çekinmeyin. Jameika’da küçük rakamlarda yapacağınız alışverişlerde Jameika Doları vermeniz beklenecektir ama büyük miktarlarda Amerikan Doları geçerli oluyor.

Ülkenin en büyük havalimanı Montego Körfezi’ndeki Donald Sangster International Airport’tur. Uçakla gelmenin yanısıra Jameika’ya düzenlenen gemi turları turistler tarafından en çok tercih edilen ulaşım şeklidir.

Yapacak o kadar çok şey var ki…

Jameika’da yapacak şey hiç bitmez… Muhteşem kumsallarda keyif yapabilir, güzel güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Bisiklet turlarıyla ada hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Jameika, ayrıca scuba dalışı için ideal bir yerdir. Jameika’da ata binebilir, yunuslarla yüzebilir, safarilere katılabilirsiniz…



İsviçre

İsviçre

İsviçre

Evinizden çıkıp, stil sahibi İsviçre ile tanışın…İsviçre hareketsiz gibi gözükse de, Almanya, Fransa ve İtalya birleşmesiyle çok sağlam bir kültür oluşturmuş. Ülkenin Alplerden oluşan peyzajı turistleri canlandıracak enerjiye sahip….

Başkent: Bern

Uçuş Süresi: 1 saat 55 dakika

Para birimi: İsviçre Frangı

Saat farkı: 1 Saat geri

Konuşulan diller: Almanca, Fransızca, İtalyanca

Vize : Gerekli

Goethe İsviçre’yi ‘iyi sıralanmış ve kocaman’ olarak özetliyor. Mektup ve trenlerin zamanında ulaşacağına emin olabilirsiniz. Düzenli ve hassas İsviçre kentleri, onları kuşatan görkemli peyzajla yumuşatılıyor.

İsviçre’yi yılın her zamanı ziyaret edebilirsiniz. Aktiviteler ve gezmek için en ideal zaman, mayıstan ekime kadar süren yaz mevsimidir. Bu dönemde ne yazıkki İsviçre’yi ziyaret eden tek turist siz olmayacağınızdan fiyatlar biraz yüksek olabilir… Daha iyi fiyatları ve daha az kalabalığı nisan,mayıs veya ekim-ocak ayları arasında bulabilirsiniz. Bu sebeple İsviçre seyahatinizi bir tur acentesiyle ayarlarsanız, bu tarz sıkıntıları atlatmış olabilirsiniz…

Yılın hangi zamanı giderseniz gidin isviçre’de çok farklı iklimsel şartlarla karşılaşabilirsiniz. Alplerdeki kıtasal iklim, yaz ve kış ayları arasında çok büyük değer farklarlılıkları gösterebilir. Ağustos ortasından kasım ayına kadar genellikle iyi hava şartları vardır ve grup olarak gezilere çıkmak için güzel bir zamandır.

Alplerde kayak keyfi…

Eğer kış sporlarına meraklıysanız, aralık ayı başlarında Alpleri ziyaret edebilirsiniz. Kayak sezonu Noel’e kadar sürer ve nisan ayında kar eriyesiye kadar devam eder. Dünyanın en güzel pistlerinde kayak yapmak size hayatınızın en güzel deneyimlerinden birini yaşatacak…

Dağlar İsviçre’deki çok çeşitli iklim değişikliğinin sorumlusudur. Güneydeki Ticino sıcak Akdeniz ikliminde sahiptir. Ama ülkenin geri kalanı merkez Avrupanın iklimi etkisi altındadır. Yazın sıcaklıklar genellikle 20 derece civarında olur. Kışın 2 dereceye kadar inebilir. Turistlerin havanın değişikliğine göre yapacakları şeyleri ayarlamaları gerekir. 3000 metre üzerinde yıl boyu süren daimi kar vardır. Dış aktiviteler için en güzel zaman yaz mevsimidir. Güneyden esen kuvvetli rüzgarlar föhn olarak bilinir, yüksek sıcaklıklar ve bazen Sahara’dan kırmızı kül-toz getirir.

İsviçre’de Augusta Raurica’da müzeleri ziyaret edebilir, Château de Chillon kalesini görebilir, Rheinfall şelalesini izleyebilirsiniz.

İsviçre’de ulaşım çok kolay…

İsviçre’ye uçuşlar genelde Zürih ve Cenevre’yedir. İsviçre’de ülkeyle çok bütünleşmiş toplu taşıma sistemi vardır. Trenler, otobüsler, füniküler ve botlar. Yerde sahip olunan mükemmel ulaşım sistemi sayesinde, iç uçuşlar turistlerin ilgisini pek çekmez. 5000 km tren yol hattı bulunmaktadır. Trenler temiz ve sık. Sarı otobüsler ulaşımda trenlere destek sağlıyor. Bir çok şehirde de araba kiralama acenteleri bulunmaktadır. Yolda araba kullanırken güzel manzara karşısında dikkatli olmalısınız. Bisikletler her tren istasyonundan kiralanabilir. Büyük göllere buharlı vapurlarla ulaşım sağlanabilir.

İsviçre’nin gece hayatı İstanbul’daki gece hayatına oldukça benzerlik gösterir. İsviçre’de tekrar açılan efsanevi Cubanito ya gidip eğlenebilir, eğer canlı jazz dinlemek isterseniz Moods gidilecek tek yerdir. Son olarak Club Silbando’da tango yapabilir, İsviçre gece hayatının tadını çıkarabilirsiniz.


Avusturya

Avusturya

Avusturya

Sanatın, sporun ve romantizmin buluştuğu bir ülke var mıdır diye düşünüyorsanız, işte cevabı: AVUSTURYA...

M.Ö 100 yılında Romalılar tarafından işgal edilen, 1955 yılında Bağımsız Federal Cumhuriyet olması ile beraber gelişimine başlayan Avusturya, Burgenland, Karintiya, Aşağı Avusturya, Yukarı Avusturya, Salzburg, Steiermark, Tyrol, Voralberg ve Viyana olmak üzere 9 eyaletten oluşuyor.

Tatilciler için dört mevsim cazip imkanları bulunan Avusturya, yaz –kış çok sayıda turist tarafından ziyaret ediliyor. Ülkede genellikle Almanca konuşuluyor. Ilık bir sezonda gezmekten hoşlananlardansanız Avusturya için en ideal zaman Nisan ve Ekim ayları arası… Yaz sezonu ise Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanıyor. Bu sezonda yoğunluk artıyor, fiyatlarda artış yaşanıyor ve bastıran sıcaklar rahatsız edici bir hale geliyor. Haziran ve Eylül ayları ise Avusturya’ya en fazla turist ziyaretinin olduğu zamanlar… Paskalya ve Christmas zamanları hariç Avusturya kış döneminde şehir merkezlerinin en sakin olduğu zamanlarını yaşıyor ve otel fiyatları da oldukça düşüyor. Ancak kış sporları için ülkeye gelen tatilciler, Alp’lere akın ediyor ve yoğunluk dağlık bölgelere kayıyor. Yani kısacası Avusturya 4 mevsimde de turist ve ziyaretçi akınına uğruyor… Avusturya, bayan tatilciler için en güvenli ülkelerin başında geliyor. Avusturya’da bayan olmanızdan ötürü yaşayabileceğiniz sorunlar yok denecek kadar az. Sözlü veya fiziksel taciz gibi olaylarla da karşılaşmanız nerdeyse mümkün değil. 12 üniversite ve üniversite statüsünde bulunan 6 sanat okulu bulunan Avusturya’da öğrenci sayısının yüzde 8’i yabancı uyruklu. Bu öğrencilerin yüzde 30 kadarı ise sanat okullarında eğitim görüyor. Viyana’da 5 üniversite bulunuyor. Eğitim dili ise; Almanca.

Schengen vizesi ile gidilebilen Avusturya’ya Türkiye’den 17 saatlik bir uçuş ile varabiliyorsunuz. Ülkeye girdiğinizde saatlerinizi bir saat geri almayı unutmayın!

Kültür ülkesinin başkenti; Viyana!
Viyana’ya ayak bastığınız ilk anda, geçmiş zamanların büyüsünü hissetmeye başlayacaksınız. Aşırı süslü ve gösterişli üslup ile bezenmiş binaları gördüğünüzde yapacağınız seyahat için daha da fazla heyecanlanmaya başlayacaksınız. Şehirdeki müzeler ve tarihi yerlerin birçok kısmı "iç ring" denen bulvarın çevresinde bulunuyor. Viyana, sanatın, müziğin, tarihin ve güzel sanatların yeri olarak biliniyor. Tuna Nehri’nin ikiye ayırdığı Viyana’da gidecek yerler o kadar çok ki; Hofborg Sarayı’nda (İmparatorluk Sarayı) kralların mücevherlerini görebilir, İspanyolların Binicilik Okulu’nu ziyaret edebilir, şehirde bulunan 50’den fazla sayıdaki müzeye gidebilir ya da sayısız kahve dükkanlarından birinde mola verebilirsiniz. Viyana’da Quartier Müzesi, Hundertwasserhaus ve Ünlüler Mezarlığı da görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor… Viyana’nın sembolü olarak kabul edilen St. Stephan Katedrali dış görünüşünün güzelliği ve göze çarpan kuleleri ile gördüğünüz en etkileyici yapılar arasında olacak…

Sanat dedik, opera dedik, kültür dedik, eğer bu saydıklarımıza biraz olsun meraklıysanız doğru yerdesiniz! 1869 yılında yapılan, sayısız dünyaca ünlü opera sanatçılarının konserleriyle canlanan opera binasına kesinlikle uğramanız tavsiye edilir! Peki tarihe merakınız nasıl? Ziyaret ettiğiniz ülkenin tarihini bilmek isterseniz eğer doğru adres; Avsuturya’nın tarihini ve tarihi kalıntılarını görmek için Galerie Ernst Hilger olacak. Genellikle seyahat acenteleri Avusturya seyahatlerinde görkemli apartmanlara turlar düzenlerler, ama bizim tavsiyemiz, apartmanları dolaşmanız yerine 1400’den fazla odası bulunan Schönbrunn Sarayı’nı gezmeniz. Özellikle odaların dekorasyonu sizi bambaşka bir dünyaya götürecek.

Barok şehrine gidiyoruz; Salzburg
Barok mimarisi ile göz kamaştıran güzelliğe sahip olan Salzburg’un kilise çanları, dağları ve çikolatası da mimarisi kadar önemli sayılıyor. 1756 yılında Mozart’ın dünyaya geldiği şehir olarak bilinen Salzburg, Mozart kadar olmasa da pek çok ünlü sanatçının doğduğu yer olarak biliniyor. Avusturya’nın dördüncü büyük şehri olan Salzburg, gezginler için kesinlikle en ilginç yerlerden biri. Salzburg Festivalleri özellikle yaz aylarında, drama, müzikal ve konserlerin merkezi olarak biliniyor.
11.yy.da yapılan Hohensalzburg kalesi, şehri en güzel noktadan izlemek için bire bir. Mozart’ın 1773 – 1787 yılları arasında yaşadığı evi ise ziyaretçilere açık tutuluyor. The Natural History Müzesi ise 40’a yakın su akvaryumu ve 200’e yakın değişik sürüngen ile hayvanseverler ve meraklıları için iyi bir alternatif. Ayrıca Salzburg’ta meşhur “Sound of Music” filminin çekildiği lokasyonlar, tarihi Mirabell, Kloster Nonnberg, Hellbrunn, Lepoldskron kaleleri, Salzkammergut ve Fuschl, St. Wolfgang ve Mondsee nehirleri bulunuyor.

Kayağın başkenti, Inssbruck…
Inssbruck, Tyrol eyaletinin başkenti ve Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri. Tamamen dağlarla kaplı olması ve Alp’lerin burada bulunması sebebiyle Kış sporları için Avusturya’yı en çok tercih edilen ülkelerden biri konumuna getiriyor. Ayrıca Kış Olimpiyatları’na da ev sahipliği yapan Inssbruck’ta, rafting, tracking, diğer alternatif sporlar arasında… Inssbruck’ın tarihi güzellikleri, şehir planlamacıları tarafından korunuyor. Yeni bir bina inşa edileceği zaman bu planlamacılar, önceden yapılmış, gotik, Rönesans ve barok binaları koruma altına almakla görevlendiriliyorlar. Tirolean Sanat Müzesi, Ambras Sarayı Güzel Sanatlar Müzesi, The Old Town’s golden-roofed building ve Sawarovski Kristal Fabrikası mutlaka görülmeye değer…

Geçmişten, günümüze ince bir çizgide; Graz…
Avusturya'nın kültür şehri olduğu herkesçe bilinir. Ve bu kültür şehrinde birçok galeri, sanat evi, sergiler bulunmaktadır. Sanatsal etkinliklerle hayatınıza yeni ufuklar katmak isterseniz Avusturya gezinizde Styria’nın başkenti Graz'a uğramalısınız. Tarih ile modern hayatın muhteşem karışımını izlemek, o ince çizgideki mimari büyüye tanık olmak, içinizde muhteşem bir duygu uyandıracak. Schlossberg Kalesi’ni gezmek, sıcak havalarda balonla şehre tepeden bakmak veya şehirde bulunan müzelerden birinde mola vermek… Eğer Avusturya’ya sonbahar döneminde giderseniz, Graz’da her yıl düzenlenen Styrian Sonbahar Festivali’nde çağdaş sanat, müzik ve edebiyat eserlerini yakından tanıyabilme fırsatını da yakalayabilirsiniz. Graz’ın sanat festivalleri, jazzdan sessiz tiyatroya kadar birçok kolda her yıl değişik eserlerin sunulmasına öncülük ediyor. Bu sizin için iyi bir şans olabilir!

Karnınız acıkırsa…
Avusturya; kibarlığın, nostaljinin, romantizmin ana merkezidir. Bu romantik hava tabii ki de yemek kültürlerine de yansıyor. Porselen tabaklarda sunulan yemekler, cam şişelerde servis edilen şaraplar ve dünyaca ünlenmiş tatları; şnitzel, pasta ve kahve... Aslında Viyana'ya özel bu tatlar bize çokta uzak olan lezzetler değil. Ama nedendir bilinmez, Viyana'da bu yemekler çok farklı gelir insana. Belki pişirirken içine kattıkları çekirdeksiz üzümdür pastalarına lezzet veren ya da tarihi gizemi, büyük sanatçıları barındırmış olmanın verdiği havası, yemeklerinin kahvelerinin lezzetlerine yansımıştır. Avusturya Mutfağı birazda İtalyan ve Fransız mutfaklarından etkilenmişe benziyor. Çok uzun yıllardır farklı etnik kökenlerin etkileri, Avusturya mutfağına da yansımış. Lüks cafelerden, pahalı restoranlara, barlardan, kahve dükkanlarına kadar pek çok alternatifi bulabileceğiniz Avusturya’da, diğer seyahatlerinizden dönüşte olduğu gibi aç dönmeyeceğinize eminiz! Ama bilmediğiniz restoranlara rezervasyon yaptırarak gitmekte fayda var. Özellikle Avusturya’nın meşhur kekleri ve yanında da kahvelerini içerken, şehre şöyle bir göz attığınızda, Avusturya’ya bir kez daha hayran olacaksınız. Çünkü bu ülkenin şehirlerinin her biri, farklı özellikleriyle kendisini size aşık edecek…

Alışveriş olmadan asla!
Avusturya'ya gidip de almadan dönmemeniz gereken bazı şeyler var; İlk başta dünyaca ünlü Viyana porselenleri, el oyması tahtadan yapılan hediyelik eşyalar, camdan yapılmış süs eşyaları, Mozart amblemli çikolatalar, vitrinlere baktığınızda sizi sanki kraliyet çağlarına götürecek nostaljik objelerden mutlaka almalısınız.
"Karntner Strasse" caddesi alışveriş yapmak için aradığınız birçok ürünü bulabileceğiniz bir cadde... Avusturya’da alışveriş için dükkanlar Pazartesi ve Cuma günleri genelde sabah 05.00’ten akşam 21.00’e adar açık. Cumartesi günleri ise saat 18.00’e kadar alışveriş yapabilirsiniz. Avusturya’da gezerken, tütün satan dükkanlar dikkatinizi çekecektir. Buradan sigaraları ve ürünlerini orijinal fiyatları ile satın alabilirsiniz. Geleneksel kıyafetlerin satıldığı mağazalar, deri eşyalar, mobilyalar, süs eşyaları ve en büyük mağazalar Viyana’nın en büyük caddesi olan Mariahilfer Caddesi’nde bulunuyor. Viyana’nın ikinci en büyük caddesi ise; Landstraßer Hauptstraße. Bu cadde 80’li yıllarda yeniden inşa edilmiş. Avusturya’nın en büyük ikinci alışveriş caddesi ise; Mariahilfer’den sonra, Linzer Landstraße. Bu cadde ana bir meydandan başlıyor ve sayısız dükkan ile devam ediyor. Bu cadde üzerinde Neuer Dom adı verilen Avusturya’nın en büyük kilisesi bulunuyor. Bir başka önemli cadde ise; Maria Theresien-Straße, bu caddede de Avrupa’nın en görkemli bulvarı bulunuyor. Avusturya’nın dört bir yanı alışveriş yapmak isteyenler için ideal…

Viyana’da eğlence dolu dizgin!
Viyana'da eğlence hayatı dolu dizgin sürüyor. Çok sayıda eğlence mekanı bulunan başkent Viyana'da, özellikle 1. ve 11. caddelerde bulunan mekanlar hoşunuza gidecektir. Avusturya'da DJ'ler eşliğinde eğlenebileceğiniz bir çok mekana rastlayabilirsiniz. Başkent Viyana'da ulaşım çok rahat. Viyana'da ulaşım için ilk öğrenmeniz gereken adreslerin numaralara göre olduğu. Adresler numara ile başlıyor ve ardından sokak adı ve bina adı gibi bilgiler geliyor. Eğer aradığınız adres için bu numaralara dikkat ederseniz gideceğiniz yeri kolaylıkla bulabilirsiniz. Bir şehirden bir şehre gitmek için ise otobüsü kullanabilirsiniz. Sabah 05:00’e kadar hizmet veren otobüslerle ulaşım sağlayabilir, 00:45’e kadar çalışan metroyu da kullanabilirsiniz. Ama eğer herhangi bir seyahat acentesi ile gitmeyip, kendiniz gezecekseniz araba kiralamayı da size önerebiliriz.



Tayland

Tayland

Tayland

Yeryüzünün en güzel manzarasına sahip yerlerden biri... Kumsalları, dağları, kültürü ile her anınızı unutamayacağınız anılara sahip olmakla geçireceksiniz. Tayland halkının kültürel miraslarını incelerken, ibadet biçimlerini anlamaya çalışırken, yaşam stillerini, sevinçlerini hüzünlerini uzaktan bile izlerken çok şaşıracaksınız. Unutulmaz bir tatil için hazırsanız eğer, işte Tayland seyahatinizden önce bilmeniz gerekenler;

Başkent: Bangkok
Para Birimi: Baht
Vize: Türk vatandaşlarından istenmiyor. Ülkeye girerken 30 günlük serbest dolaşım hakkı alınıyor.
Saat Farkı: 5 saat ileri
Uçuş süresi: 9 saat
Dil: Thai dili ülkenin resmi dili ama İngilizce ve Çince anlaşmak mümkün.
Gidilmesi gereken yerler: Bangkok’ta Grand Palace, Buddha Heykeli, tapınaklar, Yüzen Şehir, Patpong, Pattaya, Phuket Adası.

Uzakdoğu seyahatinin doğru adresi; TAYLAND!

9 saatlik bir uçuşun ardından ineceğiniz Bangkok Havaalan’ında yüzünüze çarpan sıcak hava ve nemi o dakika fark edeceksiniz. Tayland’ın havasının çok sıcak ve nemli olmasından ötürü, ülkenin en kötü mağazasında bile klimanın ferahlığını hissedeceğiniz için gözünüz sakın korkmasın… Sıcak ve nemli havasıyla 40 dereceyi bulan hava sıcaklığı ile özellikle Mart ve Nisan aylarında yüzde 80 nem oranına ulaşıyor. Tayland’da meşhur mason yağmurları Haziran ve Ekim ayları arasında görülüyor. Kasım ile Şubat ayları arası ise Tayland’ın en soğuk olduğu dönemler… Tayland ile Türkiye arasında saat farkı 5 saat. Yani saatlerinizi 5 saat ileri almayı unutmayın! Tayland’ın ana dili Thai dilidir ama Tayland’ın hemen hemen tüm yerlileri İngilizce konuşup anlaşabiliyorlar. Ülkede yaygın olarak konuşulan bir başka dil ise; Çince. Tayland’a gitmek için vize engeliniz de yok. Türk vatandaşlarından ülke vize istemiyor! Ülkeye girerken yapmanız gereken şey 30 günlük dolaşım hakkı almak.
Tayland’da seyahat etmek Tayland halkının sempatikliği ile çok kolay hale gelebiliyor. Krallıkla yönetilen Tayland’da, dinlerine saygı göstermeniz şart. Buddha heykellerini ziyaretiniz sırasında ayakkabıları çıkartmak ve kapalı giyinme şartları bulunuyor.


Uzakdoğu’nun New York’u; BANGKOK!
1782 yılında 1.Rama tarafından kurulan Başkent Bangkok, Thai dilinde “Melekler Şehri” anlamına geliyor. 400’e yakın tapınak bulunan şehirdeki tüm müzeler ve tapınaklar UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Tayland’a eğer bir seyahat acentesi ile gidecekseniz, tura dahil olmasa bile rehberinizden sizleri Grand Palace’a götürmesini isteyin. 100’den fazla binadan oluşan sarayı görmek, sarayın önündeki askerlerin nöbet değişim merasimlerini izlemek, hafızanızda büyük yer edecek. Tapınakları gördüğünüzde fark edeceğiniz, gösteriş ve ihtişamı bu sarayda fazlasıyla fark edeceksiniz. Tayland halkının aylık geliri ortalama 100$ civarında olmasına rağmen, tapınaklarında ya da kutsal saydıkları tüm mekanlardaki lüksü gördüğünüz zaman dinlerine ve ibadetlerine verdikleri önemi anlayacaksınız. Bangkok’ta göreceğiniz en önemli yerlerden birisi de Altın Buddha Heykeli’nin olduğu tapınak. 5.5 ton ağırlığında ve 3 metre yüksekliğinde yapılmış. Bu heykeli görmeye giderken, kapıda ayakkabılarınızı çıkartmak ve sessiz olmak zorundasınız. İçeriye girdiğinizde heykelin önünde gözyaşlarına boğulmuş ibadet eden Taylandlıları görebilirsiniz. Seksi showları, güzel ve gösterişli limanları ile ünlü olan Bangkok’ta yüzlerce tapınak bulunuyor. Emerald Buha ve Reclining Buddha Tapınakları, Bangkok’un en önemli tapınakları arasında... Bangkok yaşamını anlamak için gezeceğiniz tapınaklar tabii ki yeterli olmayacak… Şehrin içinden geçen khlongs kanallarında deniz taksileri kiralayarak gezinti yapabilirsiniz. Chatuchack Park’ta kurulan “Yüzen Şehir” adı verilen çarşıda sıkı bir pazarlıkla çok ucuza hediyelik eşyalar alabilirsiniz.


Tayland halkının büyük bir bölümü gelirlerini hayvancılıktan elde ediyorlar. Filler, yılanlar ve Uzakdoğu’nun geleneksel törenlerinde yerlilere eşlik eden tüm hayvanlar, ülke insanlarının birçoğunun geçim kaynağını oluşturuyor. Onları eğitiyor, bakıyor, zamanlarının çoğunu onlarla geçiriyor ve gelen turistlere yaptıkları show’larla para kazanıyorlar. Budizm dininin dışında, Tayland’da pek çok şey kutsal sayılıyor. Fillerin insanların üzerinden atlamasının onlara şans getireceğine inanılıyor ve fillerle çok yakın dostluklar kuruluyor. Tayland ziyaretiniz sırasında sıkça karşılaşacağınız fil gösterilerini çok seveceksiniz. Ayrıca ülkede maymunlarında kutsal olduğuna inanılıyor. Tayland sokaklarında gezerken başınızdaki şapkayı, ya da çantanızdaki bir şeyi aniden gelip kapan maymunlarla karşılaşmanız mümkün. Budhha’ya tapan Tayland’lıların, ölü yakma merasimleri de oldukça ilginç ayrıntılardan. Tayland halkı, ölen yakınlarının bir daha dünyaya geleceğine inandıklarından, cenaze törenleri de bir hayli ilginç oluyor. Ölen yakınlarını büyük fırınlarda yaktıktan sonra, küllerini yakınlarına veriyorlar. Budizm dinine göre bir başka detay ise; her genç erkeğin evlenmeden önce bir ay süreyle tapınakta ibadet etmesi. Her Tayland’lı erkeğin, askerlik görevi gibi bu görevini yerine getirdiği Tayland’da, halk dinlerine bağlı bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Erkekler manastıra kendini kapatıyor ve 8 budistle beraber öğleden sonra hiçbir şey yemiyor, seksten alkolden uzak duruyor, sigara içmiyor ve kozmetik ürünlerinden hiçbirini kullanmıyor. Böylelikle Taylandlı genç erkekler sabırlı olmayı ve kötü alışkanlıklardan kurtulmayı öğreniyor.


Budizmi öğrenmeden Tayland’ı anlamak zor…
Budizm tanrı ve tanrıçaların olmadığı bir din olarak yayılmıştır. Budizm’e göre var olan her şey Tanrı’nın müdahalesi olmadan, mekanik yasalara uygun olarak maddeden meydana geliyor. Hayatta her şeyin geçici olduğuna inanılan bu dinde, hayatta bağlanmaya değecek hiçbir şey olmadığına inanılır. Budizm’in kurucusu olan Gautama Buddha’nın M.Ö 563-483 yılları arasında Hindistan’da yaşadığı tahmin ediliyor. Buddha’nın anlamı aydınlanmış kişi.. Buddha, 25 yaşından sonra sürekli yaşam ve ölümün ardındaki gerçeği aramış. 16 yaşında kuzeniyle evlenen Buddha, hiçbir eksiği olmamasına rağmen ciddi bir doyumsuzluk içinde olduğunu, başka bir şeyler aradığını fark etmiş. Gerçeği aramaya karar verip sarayda eşini ve çocuğunu da bırakarak gezmeye başlamış. Önceleri kendisine eziyet edercesine yıllarca oruç tutmuş ama daha sonra bunun kendi bedenine bir işkence olduğunu düşünerek bundan vazgeçmiş. Daha sonra bir gece Bodhi Ağacı’nın altında otururken ilham gelmiş ve o günden sonraki hayatını yeni felsefesini insanlara anlatarak geçirmiş. 4 temel öğretiden oluşan bu felsefede Buddha insanlara hep şunu anlatmış; çektikleri acıların sebebinin bencil ve doymak bilmek istekleri olduğunu, insanın bencilliğinin ve isteklerinin sona erdirilebilir olduğunu ve bütün bu doymak bilmez arzu ve iştahın ortadan kaldırıldığında ortaya çıkan durumu da nirvana olarak adlandırmış. Doğru görüş, doğru niyet, doğru hareket, doğru geçim kaynağı, doğru çaba, doğru düşünme, doğru meditasyon Buddha için, mutlu olmanın şartıymış.


Camlardaki parmaklıklar, kötü niyetli ruhlar için!
Tayland halkının ilginç bir tarafı da kötü niyetli ruhlardan son derece korkuyor olmaları. Bu korkularından dolayı Tayland’ın dört bir yanında bulunan apartmanların camlarına dikkatlice bakarsanız, hemen hemen hepsinde en üst katında bile demir parmaklıkları görebilirsiniz, üstelik bu demir parmaklıkların evin içerisinden, camın gerisinden takılmış! Bu demir parmaklıklarla kötü ruhların içeriye girmediğine inanan halkın büyük bir çoğunluğu evlerinde bulunan küçük tapınaklara, gece yatmadan önce yiyecek bırakıyor. Böylelikle ruhların onlara zarar vermeyeceğine inanılıyor! Tayland’ın sıcak ve nemli havası sebebiyle, halk çamaşırlarını ütülemiyor. Yıkanan giyecekler, düzgün bir şekilde askılara asılıyor ve öylece kurumaya bırakılıyor ve kıyafetler ütülenmişçesine düzgün bir şekilde kuruyor. Bangkok’ta bulunan kanalların etrafında bulunan evler ise bir hayli ilginç. Şehir kanallarının içerisinde, suyun içine kurulan evler, Tayland yaşamı hakkında pek çok ipucu yakalamanıza neden oluyor. Kanal suyunun belirli dönemler yükselmesi sebebi ile yüksekte bulunan evleri gördüğünüzde çok şaşıracaksınız. Yüzen çarşı adı verilen çarşıya su taksileri ile gidip, suyun içinde bir sandaldan bir sandala alışveriş yapacaksınız. Kesinlikle pazarlık yapmanız gereken alışverişlerde, Tayland’ın tropik meyvelerinden tatmayı sakın unutmayın!


Gece hayatına kendinizi kaptırmamaya dikkat!
Bangkok’taki gece hayatı, tatilcilerin en çok ilgisini çeken faaliyetler arasında bulunuyor. Go-go barlar, show barlar, İngiliz stilinde publar, klüp ve discoları ile gece hayatının nabzını tutan şehrin en popüler yeri ise Patpong. Ancak bu popülerlik iyi anlamda değil. Patpong’ta bulunan salaş barlarda bulunan hayat kadınlarını görmeye giden erkeklerin, mekandan ayrılırken yaşadığı şok ise tatillerini zehir edebiliyor. Pavyon kültürü ile işletilen çoğu mekanda, içeriye girip içtiğiniz içkinin bedeli size gece sonunda yüklü bir hesap ile ödetilebiliyor! Gittiğiniz gruptan ayrılmamanız, grup halinde dolaşmanız, ya da tavsiye edilmeden bilmediğiniz barlara girmemeniz tavsiye edilir! Thai kültürü cinsel tercihlere tolerans gösteriyor. Gay club ve diskolar Tayland’da çok sayıda bulunuyor. Bangkok’ta bulunan restoranların birçoğunda, yediğiniz Thai yemeklerine Thai müziklerinin eşlik ettiğini göreceksiniz. Restoranların çoğunda düzenlenen dans şovlar, thai box maçları, gelen misafirleri eğlendirmek adına Bangkok’ta bir gelenek haline gelmiş gibi… Bangkok’ta konakladığınız akşamlardan birinde Rajdamnoen veya Lumpini Stadia’yı görmenizi tavsiye ederiz. Bir tane Bangkok Post edinirseniz eğer, nereye gitmeniz gerektiğini, nerelerin tavsiye edildiğini oradan öğrenebilirsiniz.

Adayı fillerle keşfetmeye hazır mısınız?
Ülkenin en büyük adası olan Phuket Adası, Tayland’da en fazla turistin geldiği bölge olarak tanımlanıyor. Birbirinden güzel beach’leri ile, güneşin tadını doyasıya çıkaracağınız bu adada, keyifli vakit geçirebilmek için birçok alternatif bulunuyor. Bungy Jumping ile adrenalininizi en yüksek seviyeye çıkarabilir. Filler ile yapacağınız trekkingte adanın dört bir yanını keşfedebilir, deniz sporları yaparak, okyanusun tadını çıkarabilir, Thai mutfağını öğrenmek için düzenlenen kurslara katılabilir ve dağ bisikletleriyle tura çıkabilirsiniz. Yağmur ormanları’nı görebilir, ananas ve hindistancevizlerini yetiştirildikleri yerde yiyebilir ve Uzakdoğu’nun mistik havasına kendinizi kaptırabilirsiniz. Tayland’ın yüzmeye ve dalmaya elverişli, hindistancevizi ağaçları ve palmiyelerle kaplı bir başka adası ise Ko Samui…


Pattaya’nın arka sokakları…
Pattaya, Tayland’ın sayfiye, tatil kasabalarından biri… Turistik bir bölge olarak bilinen Pattaya, seyahat acentelerinin birçoğunun Tayland gezilerine dahil olan bölgelerden… İçinde bulunan birbirinde lüks oteller, çarşılar, publar ve clubler Türkiye’nin Bodrum’unu andırsada, Pattaya’nın gece görüntüsü pek iç açıcı değil. Tayland’ın en işlek fakat gece hayatının pekte iyi olduğunu söyleyemeyeceğimiz bölgelerinden biri olan Pattaya, seks ticaretinin kötü bir üslupla yapıldığı yerlerden biri. Tayland’da yasal olarak yapılan seks ticareti, belli bir zaman devlet tarafından önüne geçilmeye çalışılsa da, en büyük turizm gelirinin fuhuştan elde edilmesinden dolayı, kral tarafından yasal bir hale getirilmiş. Seks turizmi için, dünyanın dört bir yanından gelen turistler, Tayland’da yasal olan fuhuş için özellikle bu ülkeyi tercih ediyorlar. Pattaya’da fuhuş yaşının 13’e düştüğü göz önüne alınırsa, turistik bir bölge olan Pattaya’nın dışarıdan görünüşü oldukça kötü. Pattaya, Türkiye’deki Bodrum görünümünde olan Tayland’ın sayfiye yerlerinden biri. Genelde oteller ve gece kulüplerinin bulunduğu bölgede, barlar sokağını andıran bir cadde bulunuyor. Cadde üzerindeki barlarda, hayat kadınları, striptizci dansçılar ve lezbiyenlere sık sık rastlamak mümkün.


Melekler Şehri’nin ardından Tapınaklar Şehri…
Tayland’ın ikinci büyük şehri ve ülkenin kuzeyinde bulunan Chang Mai, şirin ve eski bir görünüme sahip. Birbirinden ilginç 300’e yakın tapınağa sahip olan bu şehir, garip ama hoş bir tarihi içinde barındırıyor. Oldukça modern ve sıcak olan bu kente lezzetli yemekleri, alışveriş olanakları, ucuz fiyatları ve eğlenceli gece hayatı sebebiyle çok sayıda turist akın ediyor.
Tayland’da gezmeye doyamayacak, yeni şeyler öğrenmek için can atacaksınız. Gezmekten sıkıldığınızda yapabilecekleriniz ise sıralamakla bitmez. Dünyanın en güzel sualtı manzarasına sahip olan Tayland sahillerinde, dalış dersleri alabilir ya da dalış malzemelerini gideceğiniz adalardan temin edebilirsiniz. Pattaya, bütün bir sene boyunca dalış yapmaya elverişli adalardan biri. Ko Samui ve Ko Pha Nang adalarında dalış sezonu Ocak ve Ekim ayları arasında yaşanıyor. Andaman sahillerinde ise Nisan ve Aralık ayları arasında dalış yapılabiliyor. Thai mutfağını yakından öğrenmek isteyenler içinse, şehirlerde ve turistlerin konakladığı mekanlarda kurslar düzenleniyor. Thai Box, Tayland’ın geleneksel sporudur. İngilizce olarak düzenlenen kurslara katılabilir Thai Box’un tüm inceliklerini öğrenebilir, gezinizin sonunda iyi bir Thai Box’cu olabilirsiniz. Thai Boz kursları, Bangkok, Naklua ve kuzey Pattaya’da düzenleniyor. Budist tapınaklarında, meditasyon kurslarına katılarak kendinizi rahatlatmanın yöntemlerini öğrenmekte, Tayland gezinizde size çok keyifli gelebilir. Tayland’da treking yapmak için en ideal bölgeler; Chiang Mai, Mae Hong Son ve Chiang Rai. Yerel rehberlerin eşlik edeceği tırmanışınızda, şehre tepeden bakmak çok eğlenceli olacak!

Tayland’ın 65 milyonluk nüfusunun yüzde 95’i Budist yüzde 4’ü Müslüman geriye kalan yüzde 1’lik oran ise Hristiyan ve başka dinlere mensup.


Thai mutfağını denemeden dönmeyin!
Tayland’da yiyeceğiniz yemekler size biraz değişik gelebilir. Türkiye’de olan Thai Mutfağı’ndan bile çok farklı olan bir kültürde pişirilen yemekler, mutlaka denenmesi gerekenlerden. Adalarda ise kesinlikle deniz mahsülleri yemeniz gerekiyor, jumbo karidesler, ıstakoz ve okyanus balıklarını tatmadan dönmemelisiniz… Caddelerin köşelerinde kurulu olarak göreceğiniz tezgahlarda, kızarmış küçük ahtapotlardan tadabilirsiniz. Özellikle Bangkok’ta, ben değişik yemekler yemem diyenler için pek çok alternatif bulunuyor, İtalyan restoranlarından, Çin restoranlarına, fast food’dan, Türk restoranlarına kadar birçok mekan Bangkok caddelerinde akşam geç saatlere kadar açık oluyor. Eğer ki yemeklerinizi değişik bir atmosferde yemek isterseniz, kanal üzerinde yapacağınız tekne turunda ilginç soslarla yapılmış balık ve bir bardak bira (özellikle Chang ve Singha biraları) eşliğinde keyifli bir yemek yiyebilirsiniz. Tayland’da hemen hemen her restoranda çeşitler halinde sunulan pilavlar ve çorbalara dikkat edin, çünkü onlar Taylandlıların sofralarından eksik olmayan yemek çeşitleri…


Gece sıkılınca, gece pazarına!
Lüks alışveriş merkezleri arıyorsanız; "Silom" ve "Siam" Caddelerinde bulunan modern alışveriş mekanlarında rastlayabilirsiniz. Sarayın yakınlarında bulunan "Phurat" ise çok çeşitli kumaşları ve tekstil ürünlerini bulabileceğiniz bir caddedir. Çin Mahallesi de alışveriş için eğlenceli bir mekan. "Patpong" ve "Khao San Caddeleri" gece trafiğe kapanmasıyla bir anda kurulan tezgahlarla canlanıyor. Buradan Tayland’a özel birçok küçük objeyi satın alabilirsiniz. Thai İpeği satın almak istiyorsanız eğer, ünlü tüccar Jim Thompson Evi’nin yakınlarından gönül rahatlığıyla gerçek Thai İpeği satın alabilirsiniz. Tayland teknolojiye meraklı olanlar içinde bir cennet havasında. Cep telefonu, kamera gibi elektronik aletleri ve aparatlarını Tayland’dan çok ucuz fiyatlara temin edebilirsiniz.


Bütün yorgunluğunuzu Thai Masajı ile atın!
Tayland sokaklarında dikkatinizi çekecek bir başka detayda; her 15-20 metrede bir masaj salonu görecek olmanız. Dünyaca ünlü Thai Masajı’nın yapıldığı bu salonlarda, Taylandlı çalışanların öğle tatillerinde bile masak yaptırdığını göreceksiniz. Uzakdoğu’nun en ünlü masajlarından biri olan Thai Masajı, vücuda daha iyi enerji akımını sağlamak, gerginliği azaltmak için uygulanan bir teknik. Tütsüleri kokulu mumlar, aromatik yağlar eşliğinde yapılan bu masajın ardından kendinizi yılların yorgunluğunu üzerinizden atmış gibi hissedeceksiniz. Ayak parmaklarınızdan başlayarak, şakaklarınıza kadar süren bu masaj, yaklaşık 2 saat sürüyor. Türkiye’ye oranla çokm ucuz fiyatlara yapılan masajı, gittiğiniz klüplerde ya da plajlarda Taylandlı kızlara yaptırabilirsiniz.
Peki Bangkok’ta nasıl gezerim diyorsanız, Bangkok trafiğinde sürekli olarak göreceğiniz “Tuk tuk” adlı taksiler ile bir yerden bir yere ulaşabilirsiniz. Ancak bizim taksilerimizde ki taksimetre ile çalışmadıklarından, ne kadar fiyata götüreceğini önceden konuşmanız ve pazarlık yapmanız gerekiyor. Tayland’da yeni yıl, Songkran tapınağında Nisan ayında kutlanıyor. Geleneksel su savaşı ile kutlanan yeni yıl, gösteri ve partilerle sürüyor. Kasım ayında ise The Surin Elephant Round-Up denilen, fillerin onlara şans getirdiğine inanılan törenler düzenleniyor. Ortaçağ savaş kıyafetlerinin giyilerek hazırlandığı törende, halat çekme yarışı yapılıyor. Kasım ayında 600’e yakın maymuna Lop Buri Banquet adı verilen bir ziyafet düzenleniyor. Kasım ve Aralık ayı boyunca The Chianf Mai Yemek Festivali düzenleniyor. Bu festivalde yeni Thai yemekleri deneniyor.